*
1 Mayıs deyince aklıma hep 1 Mayıs 77 gelir. Her yıl 1 Mayıs’ta o günü tüm ayrıntıları ile tekrar yaşarım. Kurşun seslerini, çığlıkları, panzer sirenlerini duyarım. O akşamın paniğini tekrar yaşarım. O katliamda öldürülenleri hüzünle, kitlenin üstüne acımasızca kurşun sıkanları, panzer sürenleri nefretle ve bu katliamı organize eden iç ve dış güçleri öfkeyle, bu katliamı unutan, unutturan idari ve siyasi yetkilileri kinle anarım, anımsarım.
Türk siyasi tarihinin bu en kanlı katliamının üzerinden tam 31 yıl geçti. Bu 31 yıl içinde 36 yurttaşımızın katillerinin bulunup yargılanması için çaba harcanması gerekirken aksine katilleri korumak, bu olayı unutturmak için akla gelmedik yöntemler uygulandı. 36 kişinin göz göre göre katledildiği bu olaydan dolayı gerçek anlamda kimse yargılanmadı, hiçbir katil bir gün bile ceza almadı. Çünkü katiller bulunamadı. Bulunması için yapılan aramalar hep sonuçsuz kaldı. Dava dosyasındaki deliller bile yok edildi. Bu katliamın utancını bu ülkeyi o tarihten beri yöneten Başbakanları, İçişleri, Adalet Bakanları taşır mı, taşımaz mı ? Demokrasi ile yönetilen, hukukun geçerli olduğu bir ülkede böylesine bir katliam dosyası bu kadar fütursuzca kapatılabilir mi ?
Tarihe “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçen 1 Mayıs 77 katliamı ile ilgili bugüne kadar yanıt verilememiş sorular güncelliğini koruyor. Bu soruların bir kısmını bu katliamın 30.yılında yayınlanan bir röportajdan aktaralım.
“Çetin Yetkin 1 Mayıs olaylarıyla ilgili davanın ikinci celsesinde emniyet yetkilileriyle ilgili soruşturmanın derinleştirilmesi talebinde ısrarcı olması üzerine duruşma savcılığından alındı. Yetkin'e göre 1 Mayıs katliamı soruşturulsa, olayın ucu bugüne kadar gelebilir. Bugün Anadolu'da bir üniversitenin hukuk fakültesinde ders veriyor. 1 Mayıs 1977'de katliamı tertipleyenlerin hedeflediklerinden çok daha az ölüm olduğunu öne süren Yetkin sorularımızı yanıtladı:
1 Mayıs davasına nasıl atandınız?
DGM'ler kalkmış, 2. Ağır Ceza Mahkemesi onların işini devralmıştı. Bu mahkemenin savcısı da olduğum için bir gecede kendimi DGM Savcısı olarak buldum. Bu dava hem çok önemli, hem de siyasi olduğu için o zamanki İstanbul Başsavcısı Osman Ateşoğlu bendeki diğer davaları başka savcıya verdi. Bana yalnızca bu dosyayı incelemek için olanak sağladılar. üç ay hiçbir işe bakmadım. Aldım dosyayı eve götürdüm geceleri. Olayın tertip olduğu çok açıktı. Tüm olayları masamın üstüne serince ortaya bir tablo çıktı.
Neydi o tablo?
Bir tertip tablosuydu ortadaki. Olayların nasıl ve neden planlandığını anlamak için daha sonraki gelişmeleri izlemek lazım. O olaydan hemen sonra Başbakan Süleyman Demirel'in suikast ihbarı yaptığı CHP mitingi vardı. Demirel, Ecevit'e mektup yazdı gizli kayıtla. Ecevit de bunu açıkladı radyo konuşmasında. Orada ne diyordu Demirel '1 Mayıs katliamını tertip eden iç ve dış karanlık güçler'. Bu ülkenin başbakanı bunun iç ve dış karanlık güçlerin işi olduğunu bir yazıyla bildiriyor. Bu, 1 Mayıs'ın tertip olduğunun birinci kanıtı. Sonra Ecevit, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e yazdığı mektupta bu işin ABD ile bağlantılı olduğunu dile getirdi. Bu işin tertip olduğu bu ülkenin iki başbakanının beyanlarıyla belli. Çözülseydi Türkiye'de çok şey değişirdi. Bu nedenle çözülmemesi gerekliydi.
Bu iddianızın dayanağı nedir?
Soruşturmayı yöneten İstanbul'un Toplum Suçları Bürosunun başında Muhittin Cenkdağ bir TV belgeselinde anlattı: Taksim Meydanı'ndaki Intercontinental Oteli kapatılmış müşteri alınmayacak. Bir gün evvel uçakla Amerikalı bir heyet geliyor. Alınıyor, otele yerleştiriliyor. 1 Mayıs gecesinde ayrılarak gidiyorlar.
Bir de Sular İdaresi'nin üstüyle ilgili bekçilerin ifadesi var. Her miting emniyet gelir inceler ardından binanın üstüne çıkışlar kilitlenirmiş. Ama bu kez böyle bir işlem yapılmamış. Abdullah Erim o gün Taksim Meydanı'nda görevli jandarma komando üsteğmeni. 12 Eylül'de E tipi cezaevlerinden birinin komutanlığını yaptı. Yanında da bir astsubay ve bir onbaşı. İfadesi vardı bizde. 'Oradan (Sular İdaresi) ateş ediliyordu, çarpışarak gittik. Ateş edenleri yakaladık. O sırada Birinci Şube'nin ekibi geldi. Muhsin Bodur (daha sonra evinde öldürülen polis), Mete Altan (12 Eylül'de 1. Şube K Komünist- Masası şefi oldu) vardı başlarında. Yakaladıklarımızı bunlara teslim edip başka göreve gittik' diyor. Ama Altan ile Bodur, bu sözleri reddetti. Askerlerin yalan söyleyecek hali yok. Dosyayı inceledim ve duruşmada savcı olarak bazı taleplerde bulundum. Bunlardan biri İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü hakkında olayda ağır hizmet kusurları olduğu için dava açılmasıydı.
Olayın tertip olduğu ve örtbas edilmeye çalışıldığının en önemli delilini söyleyeceğim. Dosya ilk başta (iki kolunu açarak gösteriyor) buradan şuraya kadardı. Bilmem kaç klasör. Toplum Suçları Bürosu dosyanın daktilosu dahil bu davayı 38 sayfalık iddianame dahil bir ay içinde açtı. Neyi soruşturdular bir ayda? İddianamede sanıkların olayın asli faili olmadığı yazılı. Savcının görevi olayı tarihe havale etmek değil, asıl failleri yakalamaktır. Mahkeme sürekli müzekkere yazmıştır polise 'alın getirin asli failleri' diye. Ama bu kadar önemli davada emniyet yanıt vermemiştir. Haklarında dava açılanların hemen hemen hepsi mağdurdu.
Sizce soruşturma eksik mi bırakıldı?
Bir sürü fotoğraf ve filmi topladım duruşmada mahkemeye teslim ettim. 'Oteldeki kişilerin mümkünse yüzlerinin görünür hale getirilmesi, mümkün değilse ellerinde ne olduğunun tespitinin Adli Tıp'tan istenmesi'ni istedim. Yanıt gelmedi. Bunlar soruşturma savcısının göreviydi, yapılmadı. Bu, olayın Cumhuriyet Savcılığın'ca örtbas edilmesi demektir. Üzerine gidince de beni duruşmadan attılar.
Yazı dizisini hazırlarken görüşme talebinde bulunduğumuz Demirel bizimle konuşmadı. Geçmişte siz bu konu üzerine Demirel ile konuştunuz. Size neler anlattığını anımsıyor musunuz?
1987'de Hürriyet'e yaptığım 1 Mayıs dizisinde hem Ecevit'in, hem Demirel'in görüşleri vardı. Ecevit olaydan 10 yıl sonra 'Bana sormayın, bu polise intikal etmiş bir iştir. Bunu tarihe havale ettim' diyordu. Demirel ise 'Bunun hesabı verilmeden Türkiye'de demokrasi olmaz' demişti. Yazarsanız ne olur şu dediğimi yazın: Olay zamanaşımına girdi. Ancak bu tek bir olaysa zamanaşımına girdi. Eğer olayı tertipleyenler aynı kast altında daha sonra başka olayları da tertiplemişler, ya da içinde yer almışlarsa zamanaşımı son eylemlerinden başlar. Size göre hangisi son eylemleri? Bence olayın sonradan da olsa soruşturulmamasının nedeni budur. Bugüne kadar gelir bu iş. Eğer ciddi bir soruşturma olsa zamanaşımı durur ve o adamlar hesap verirler. Çünkü ben bir terör eylemi yapacağım başka hiçbir şeye karışmayacağım olmaz. Mutlaka daha sonra da eylemleri olmuştur. Davadan alınmam üzerine meslekten istifamı verdim.”
Yukarıda söylediğim gibi bu katliamla ilgili sorular güncelliğini koruyor. Dönemin Başbakanlarından Bülent Ecevit sırlarıyla bu dünyadan göçüp gitti. Ama Süleyman Demirel ise hayatta… '1 Mayıs katliamını tertip eden iç ve dış karanlık güçler'. kimdi Sayın Demirel…? 'Bunun hesabı verilmeden Türkiye'de demokrasi olmaz' diyorsanız lütfen bu konuda bildiklerinizi açıklayın. Siz de sırlarınızı mezara götürmeyin…
Aradan geçen 31 yıl içinde olayı kapatma ayıbının dışında yapılan bir başka saçmalık ise 1 Mayıs’larda Taksim Meydanı’nı işçilere, emekçilere yasaklamak oldu. O zamandan bu yana Taksim Meydanı her 1 Mayıs’ta işçiler yerine polislerle dolduruldu.
Yarın yine 1 Mayıs…
Başbakan “ayak takımı” ından söz ediyor. İstanbul Valisi 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nın işçilere kapalı olduğunu açıklıyor. Bu yazının yazıldığı 27 Nisan günü Taksim Meydanı GS taraftarlarına açıktı. Geçen hafta Polis Teşkilatı’nın 163.yılında polislere açıktı. Yılbaşı gecesi turist kızları taciz eden kent magandalarına açıktı. İşçilere gelince “yasak”… Bu mu özgürlük, bu mu demokrasi ?...
Ancak başta DİSK ve TÜRK-İŞ olmak üzere işçi ve emekçi örgütleri bu yıl 1 Mayıs’ ı Taksim’de kutlamak için kararlı görünüyor. DİSK Genel Başkanı Süleyman ÇELEBİ’nin dediği gibi :
“ Bu 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak demokrasiye sahip çıkmaktır.
Emekçilerle birlikte 1 Mayıs’ta Taksim’de olmak ise demokratlığın temel ölçütüdür.
Çünkü 1 Mayıs’ta Taksim’de olmak, 1977’de 1 Mayıs katliamı ile başlayan, Maraş ve Çorum ile devam eden, ve bugün hâlâ devlet içindeki çetelere kadar uzanan, demokrasi dışı müdahalelere karşı, demokrasiyi ve özgürlüğü savunmak demektir.
1 Mayıs’ta Taksim’de olmak, emeğe yönelik ekonomik ve sosyal hak gaspına karşı, sosyal adaletten ve eşitlikten yana olmak demektir.”
Umarım ve dilerim ki Türkiye’yi yönetenler 31 yıl önceki ayıbı tekrarlamazlar ve Türkiye’nin işçileri, emekçileri 1 Mayıs bayramlarını özgürce ve barış içinde Taksim Meydanı’ nda kutlayabilirler.
Ne yazık ki ben 31 yıl önce 1 Mayıs'ta bulunduğum ve katliama tanık olduğum Taksim Meydanı’nda yarın bulunamayacağım… Ama aklım, yüreğim yarın Taksim’de olacak…
Türkiye’nin ve dünyanın tüm işçilerinin, emekçilerinin ve emek dostlarının 1 Mayıs Bayramı’nı kutlarım.
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 30 NİSAN 08
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder