7 Nisan 2008 Pazartesi

No.5

*

*

*

Safranbolu çarşısından küçük bir detay fotoğrafı...Bazılarına anlamsız gibi gelebilecek bu detay bazıları için de çok anlamlı olabilir...Bence bir öykünün başlangıcı...

Bu fotoğrafımı Safranbolu'da FFC üyelerine mükemmel bir konukseverlik gösteren ve rehberlik yapan Ahmet IŞIK arkadaşıma ithaf ediyorum.

*

Safranbolu'da 29 Mart 08 Cumartesi günü çektiğim bu fotoğrafımı üyesi olduğum FFC 'de dün (06 Nisan 08) yayınladım.

http://www.fotofanclub.com/Gallery/ExhibitionImage.aspx?ID=115531

*

Aynı fotoğraf bugün Hürriyet'in web sayfasında Foto Galeri-Günün fotoğrafları bölümünde yayınlandı...

http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=11232&p=6&rid=1

*
Bu fotoğrafıma FFC'de yorum yazan Ahmet IŞIK arkadaşımın yorumunu da ekliyorum.

Bu fotoğraf ve yorum birbirini tamamlıyor...

**
Sevgili Hüseyin ağabey Bam telinden vurmuşsun derler ya bu kare benim için
öyle anlamlar içeriyor? Bu fotoğrafın bende uyandırdığı duygular ve anlattığı şeyleri kısaca
paylaşmak istedim. Emeklerinize sağlık, Biz bir şey yapmadık! Ailemizin içinde yaşadığı kültürel miras aynı zamanda dostlarımızındır !

Hepsi bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiverdi!
Sizleri sıkmak istemem ama Semerci deyince bazılarının aklına küçüçük bir dükkan ve elleri satyen dövmekten siyahlaşmış nasırlı bir zanaatkar gelir aslında çok fazlasıdır bu dükkanlar. Nasıl mı? 1967 yılından itibaren çocukluğum ve Üniversite yıllarına kadar ilk gençlik günlerimin geçtiği O zamanlar Batı Karadeniz yöresinin en meşhur ustalarından birinin mekanıydı Orası!
Birkaç yıl öncesine kadar! Semerciler sokağıyla özdeşleşmiş olan bu mekanda haftanın yedi günü, bayram seyran dahil neredeyse haftanın yedi günü yirmidört saat bir faaliyet vardı. Geçimini ormandan ve tarımdan sağlayan köylüler için çok önemli bir yerdi. Yaklaşık 65 yıl şevkle ve ilk günkü heyecanla Palanlar, Semerler, Paldımlar, aşıtmalar, bellemeler, kolanlar üretilen ve üretilen bu ürünler dağdan odun taşımaktan, Zonguldak’ta araç girmeyen dik yokuşlara kum taşımaya, sebzecilikle geçinen köylerdeki dev sepetleri pazara taşımaya, Üzerine halı kaplanmış palanın kuşlarına heybe asılarak diğerine göre daha konforlu bir yolculuk yapmaya imkan sağlamasına kadar onlarca işlevi sunan bir mekandı. Semeri öyle basit malzemelerle yapılan bir şey zannetmeyin. Eskişehir, Balıkesir ve Bursanın saf yün keçesinden, doğramasından, Adapazarı’nın yumuşak Papırından (Semerin içini doldurmakta kullanılan kamış) , Balıkesir ve Gerede’nin satyeninden, Tirenin urganı ve kındapından, İzmir, İstanbul ve daha birçok yörenin incik boncuğundan, Kastamonu ya kadar köylerden toplanıp elde işlenen Gökçeağaçtan ön ve arka kaşları, Demirciler loncasında imal ettirilen, kuşlarına, çemberlerine, güllap ve çivilerine kadar bir dolu malzeme bunları stoklamak için 3 tane ayrı dükkana ve depoya kadar çok kolay bir ameliye ! Yaptığınız işi ibadet gibi yapıyorsanız onu kullanılmış ve örselenmiş haliyle bile 5 yıl sonra önemli bir bedelle geri alabiliyorsunuz. Yani şimdiki sözde garantilerden de öte!

!960 ve 70’li yıllarda gece yarılarına kadar çalışılan mekanda civar köylerden atlarıyla gelen kaç kişi olursa olsun öğlen yemeğinde sabah sefertasıyla gelen kumanyanın paylaşılmasından sonra 4 km ötedeki köyden akşam yemeği için yeni sefertası almaya revan olunur! saat gece yarısını geçmişse mezarlıkta selvilerin gölgelerinden ürküp aceleyle geçilir ve akşam yemeği yetiştirilirdi. Çankırı’nın Çerkeşin, Ulusun, Aracın, Karabükün, Safranbolu’nun köylerinden gelen hiçbir köylünün öğün atlamasına izin verilmez, mutlaka sofraya buyur edilirlerdi.

Öğlenleri üzeri asmalarla kaplı semerciler sokağında tüm komşu esnafların bakır sefertaslarıyla getirdiği; söz gelimi rahmetli Saraç Mustafa Amca’nın sevgili eşi Fatma teyzenin tereyağı ile pişirdiği uzun fasulye, uğmaç çorbası, etli pilav, bütün et gibi yemekler komşusuz asla boğazından geçmez küste olsalar aynı sofrada buluşulurdu Yada İhsan YENİGÜN , Saraç Ali (Yaptığı son gümüşlerle süslü Osmanlı ve Çerkez eyeri Hollanda da bir müzede sergileniyor) , Keçeci Hakkı, Terzi Mustafa, Terzi Ali Rıza, Manifaturacı Saru Altun gibi esnaftan birinin ceremesini üstlendiği malzemeyle çıraklar tarafından taş fırında yapılan güvecin tadı bir başkaydı. Diğer Loncalar gibi Semerciler Sokağı aynı zamanda bir okul, kendi çapında sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın, toplumsal dinamiklerin merkeziydiler aynı zamanda Cumartesi Pazarına gelen köylülerin toplanma, ihtiyaçlarını giderme, çay kahve içme, emanet bırakma yerleriydiler . Büyük bir aşkla işlerine bağlı olan ve aynı mekanda 60 yıl çalışabilen o zamanki ustaların yaptıkları işlere bakınca aslında her birine zanaatkar değil sanatkar demek lazım gelir diye düşünüyorum. O güzel insanlar güzel atlara binip gittiler mi? O güzel anane ve gelenekler de ranta yenik düşüp kısa sürede yok olup gidecekler mi? Yükselen yeni değerler ve küreselleşme olgusu bunu mu emrediyor, daha fazla tüketim ve daha fazla kazanç hayatın olmazsa olmazı mı? Daha çok tüketiyorum öyleyse varım ve kar maksimizasyonu tek başına insanları mutlu etmeye yetecek mi? Daha çok tüketirken doğayı, kültürü, değerlerimizi , geleceğimizi tüketmiş olmayalım?!


Sağlıcakla kalın sevgiyle dolun

Ahmet IŞIK
**

Unutmayın...Her fotoğrafın bir öyküsü vardr...
Selam ve sevgilerimle.

07 Nisan 08 İstnabul

Hüseyin AY

Hiç yorum yok: