19 Haziran 2011 Pazar

YARIM İKTİDAR,
ÇEYREK MUHALEFET
ve
TAM - MAT - DEMOKRASİ !


12 Haziran 11’ seçimleri geldi-geçti… Nasıl geçti ? Seçimlerden bir hafta sonra bile çevremdeki insanların bir çoğunun şaşkınlık içinde olduğunu gözlemliyorum.

Uzun uzadıya bir seçim analizi ve değerlendirmesi yapacak değilim. Nasıl olsa bu değerlendirmeyi yapan ve yapacak milyonlarca uzman var. Bana düşmez. Bu ülkede -konuyu bilip bilmemesi hiç önemli değil- herkes siyaset ve futbol uzmanıdır. Televizyon ekranlarında, gazetelerde ve internette uzmandan geçilmiyor. Siyaset ve spor uzmanlarının bazıları dış politika uzmanı, bazıları da deprem uzmanı…

Bu seçimlerden önce esas konusu seçim olmayan ama seçimlere de değindiğim iki yazı yazdım.

Seçimlere 78 gün kala yazdığım 26 Mart tarihli yazımda “12 Haziran seçimlerinde de her şey olabilir ! Her sonuca hazırlıklı olmakta yarar var. “ diye yazmışım.

Aslında bu yazımın başlığı “ YARIM-ÇEYREK-TAM “ seçimden bir hafta önce 5 Haziran’da yazdığım yazımın başlığı olacaktı. Bu başlık altında o yazımda anlatmak istediklerimi şöyle ifade etmiştim.

Geçen hafta bu seçimlerle ilgili anketlere bakarken bu üç sözcüğü düşündüm. Bu anketlere göre AKP oyların yüzde 45-50’sini alacakmış. Yani yarısını… CHP ise yüzde 25-30’unu. Yani çeyreğini. Buna göre seçim sonuçları anketlerde iddia edilen şekilde olursa AKP ile yarım bir iktidar ve demokrasimiz, CHP ile çeyrek bir muhalefet ve demokrasimiz olacak. Diğer çeyrek ise teferruat… Sonuç olarak herkesin barajsız, engelsiz temsil edildiği tam bir demokrasimiz olmayacak…

“ Ben demiştim ! “ demeyi pek sevmem ama ne yazık ki yazılarımdaki öngörülerimin gerçekleşmiş olması bu sonucu ortaya çıkarıyor. Demek istediğim çevremdeki insanların şaşkınlığına karşılık seçimlerin sonucu beklentim doğrultusunda oluştuğu için sonuçlar karşısında kendi adıma son derece sakin olduğumu söyleyebilirim. Ne AKP’liler gibi yüzde 50’nin sarhoşluğu ile göbek attım. Ne yüzde 26’nın hayal kırıklığı ile CHP’liler gibi karalar bağladım. Ne de Türk ve Kürt milliyetçileri gibi bölgesel zaferlere sevindim.

Benim görüşüme göre bir ülkede 4 yılda bir seçimin yapılıyor olması, sandıktan çıkan oylara göre kiminin iktidar, kiminin muhalefet olması o ülkede demokrasi olduğu anlamına gelmez. Demokrasinin göstergeleri seçimler ve sandık değildir. Seçim sandıklarından oylar çıkar, yüzdelere bölünür, iktidar ve muhalefet çıkar ama o sandıklardan her zaman demokrasi çıkmaz. O sandıklardan faşizm de çıkar, şeriat da çıkar, kaos da çıkar. Dünya tarihi ve coğrafyasında bu durumun örneği çoktur. Onun için ben bu seçimlere ve sonuçlarına çok fazla önem vermiyorum.

Dünyanın ve Türkiye’nin can alıcı sorunlarının konuşulmadığı, tartışılmadığı bir seçim kampanyasında siyasi parti liderlerinin ahlaki düzeyi bile çok düşük kısır atışmalarının sonucu olarak sandıktan demokrasi çıkmasını beklemek ve çıkan sonuca göre göbek atmak ya da karalar bağlamak ne kadar doğrudur. Bu sandık demokrasisi bizim futbolumuza da benziyor biraz. Dünya futbolunun çok gerisinde oynanan futbolu eleştirmek, değiştirmek yerine futboldan başka her şeye benzeyen bu oyunun -çekişmenin-maçın sonucuna göre yorum yazmak sadece futbol yazarlarımıza mahsus bir yetenek değilmiş…

Siyaset yazarları da Türkiye’de siyaseti yönlendiren cemaatlerin, tarikatların, din bezirganlarının durumunu dikkate almadan, yargının, hukukun, üniversitelerin, basının, sanatın, bilimin nasıl baskı altında tutulduğunu görmeden, işçinin, köylünün, emeklinin, esnafın, öğrencilerin sıkıntılarını görmezden gelerek sadece siyasi parti liderlerinin söz yarıştırmalarına göre yapılan bir seçim kampanyasının sandığa yansımasına bakarak tahlil-analiz yapmaları bana hiç inandırıcı gelmiyor. Bana göre bu yapılan siyaset değil bu siyasetten çıkan da demokrasi değil. Bu koşullarda ha AKP kazanmış ha CHP kazanmış-kaybetmiş ne fark eder ? Aynı şey futbol için de geçerli. Ortada oynanan doğru dürüst futbol olmadıktan sonra maçı ha Fenerbahçe kazanmış, ha Beşiktaş kazanmış ne fark eder ki…?

Yerli ve yabancı siyaset yorumcularının yere göğe sığdıramadığı, seçim kampanyasındaki konuşmalarından, hakaretlerinden herkesin payını aldığı AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan partisinin balkonuna çıkıp “ Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır ! “ deyip bir de “ herkesi kucaklamaya” kalkmaz mı ? Balkon demokratı Başbakan gözünü seveyim beni kucaklama ! Ben kucaklanacak seçmenlerden değilim… Sen yüzde 50 ile değil yüzde 90’la, yüzde 100’le de iktidara gelsen ben senin kucağına oturmam. Çünkü ben sana ebedi muhalifim…

Şimdi bu balkon demokratı Başbakan’ın lideri olduğu parti Mehmet Şevket Eygi’nin ve de Fethullah Gülen’in talepleri doğrultusunda Anayasa’yı değiştirecek… İktidar umutlarını yitiren CHP’de kendi iç iktidar kavgasından zaman bulursa bu değişikliklere “destek” olacak. Türklük-Kürtlük kelimelerinin yeni Anayasa’da alacağı yere göre bu milliyetçi partiler de “destek” olacak… Kürt milliyetçilerinin eteğinin altında Meclise girebilen 3 “sosyalist” arkadaş ta bu demokrasi korosunu alkışlayacak !

Yüzde 50’lik yarım iktidar, yüzde 25’lik çeyrek muhalefet, yüzde 13’lük ve yüzde 6’lık renkli garnitür ve 3 sos arkadaş… Siz buna demokrasi, bu seçimlerde sandıktan çıkanlara siz demokrasinin zaferi diyorsanız deyin ama bana göre bu demokrasi değildir. Hele “tam” demokrasi hiç değildir. “Tam” ı tersten okuyun ! Bu seçimlerde tam demokrasi “mat” olmuştur.

Bütün dünya nükleer enerjiden kurtulmaya çalışırken nükleer santral yapmak için çalışanların, dünya bir yudum suya muhtaç bir küresel ısınma ve iklim değişikliği ile uğraşırken HES santralleri ile derelerimizi kurutanların, cemaatlerin güdümünde yargıyı, basını susturanların, işçileri, öğrencileri, muhalefet eden herkesi zorla susturanların , giyimimize kuşamımıza, yediğimize içtiğimize, düşündüğümüze, yazdığımıza, çizdiğimize karışanların, internetimizi sansürleyenlerin iktidarı da, muhalefeti de, teferruatı da, sosu da bilsin ki bu oynadıkları demokrasinin bir kuklasıdır sadece. Bunun demokrasi olduğuna kimse beni ikna edemez.

5 Haziran 2011 Pazar

5 Haziran Dünya Çevre Günü
Anadolu’yu Vermeyeceğiz !
12 Haziran 11’ Seçimleri İçin Kişisel Bir Değerlendirme
Ve Kararım : OYUM EMANETEN KILIÇDAROĞLU’NA !


Bugün 5 Haziran . Dünya Çevre Günü. 12 Haziran 11’ seçimlerine de tam bir hafta kaldı. Haftaya bu saatlerde oylarımızı kullanmış olacağız.

Son “SEÇİME GİDİYORUZ SEÇİME…” başlıklı yazımı yazdığım 26 Mart’tan bu yana iki aydan fazla bir süre geçti. Bu arada kısa seyahatlerim, bahçe çalışmalarım ve zorunlu bir İstanbul seyahatim oldu. Bu süre içinde yazı yazmamamın gerekçesi bu mazeretler değil elbette. Seçim kampanyasının ana gündem olması, kampanyanın her zamanki gibi dünyanın ve ülkemizin gerçek sorunlarını geri itmesi, liderlerin seçim kampanyalarındaki seviyesiz söylemleri, boş vaatler ve de iğrenç şantaj kasetleri nedeniyle doğrusu yazı yazmak pek içimden gelmedi. Bu nedenle seçim kampanyasını göz ucuyla izledim diyebilirim. Ne bir seçim mitingine katıldım, ne de televizyon haberi ve tartışması izledim. İnternette haber başlıkları ve de İstanbul’da iken insanı sinir eden gürültülü çığırtkanlara küfürü bastım geçtim…

Bu iki ay içinde (Nisan-Mayıs) seçim kampanyasından ziyade ben “ANADOLU’YU VERMEYECEĞİZ !” sivil inisiyatifinin düzenlediği “BÜYÜK ANADOLU YÜRÜYÜŞÜ” nü izledim. Çünkü bu uzun yürüyüş beni seçimlerden daha çok ilgilendiriyordu.









“Son on yıl içinde tüm sularımız enerji şirketlerinin eline geçti. Üzerlerine binlerce HES ve baraj kuruluyor. Dağlarımız maden şirketleri tarafından parsellendi, delik deşik ediliyor. Yaşamımız, nükleer ve termik santrallerle tehlike altında. Feryadımızı duyan yok. Binlerce yıldır ekip biçtiğimiz tohumlar, yok olmaya başladı. Ormanlarımız, parça parça kesiliyor.

İnsanımız, doğduğu bereketli topraklarda artık doyamıyor. Köyünü, ata toprağını terk ediyor. Binlerce insan şehirlere göç ediyor ve kadim Anadolu kültürleri birer birer yok oluyor. Hızla kalabalıklaşan şehirlerimizde yaşamak her geçen gün daha da zorlaşıyor, maddi ve manevi bedeli artıyor.

Bu nedenle biz, Anadolu insanları, Anadolu’yu yaşatmak için kendi halk irademizi kullanmaya karar verdik. Birleşiyoruz! Vicdan sahibi herkesle buluşarak yedi ayrı koldan, 40 gün 40 gece Anadolu’yu arşınlıyoruz ve nehirler gibi akarak Ankara’ya yürüyoruz. Geçmişe olan saygımız ve çocuklarımızın geleceği için, doğanın hakları ve yaşam hakkımız için yürüyoruz. “

mesajı ile başlayan yürüyüşe katılanlar 21 Mayıs’ta Ankara’ya ulaştılar ama yasadışı olarak Ankara’ya sokulmadılar. Çünkü mevcut AKP hükümeti ne Anayasa’nın seyahat özgürlüğünü, ne düşünce özgürlüğünü, ne ifade açıklama özgürlüğünü tanıyor. Daha önce defalarca yazdığım gibi cemaat, tarikat destekli din bezirganı AKP zihniyeti türban özgürlüğünden başka bir özgürlük bilmez ve tanımaz. Bu zihniyet yazılı ve görsel medyayı da baskı altına aldığından Büyük Anadolu Yürüyüşü’nü hiçbir medya kuruluşu haber bile yapmadı…

Yürüyüş direnişe dönüştü. Anadolu’nun toprağına, suyuna, dağına, yaylasına,
vadisine, ağacına, kuşuna, doğasına sahip çıkan insanları Ankara yakınlarındaki Gölbaşı’nda direnişe devam ediyorlar.40 yıldır tüm dünyada kutlanan 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü polis barikatlarının arkasında onurlu ve gururlu bir şekilde halay çekerek kutluyorlar. O kutlamaya ben de buradan katılıyorum.

AKP hükümetinin korkudan engellediğini, bu korku sonucu Hopa’yı binlerce polisiyle basıp emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüne neden olanların zulmünü basının görmediğini, görse bile yazamadığını, haberleştiremediğini söyledik. Peki bu yürüyüşü seçim için kent kent, meydan meydan dolaşan siyasiler gördü mü ? Seçim gündemi içinde bu yaşamsal konuya hiç yer verdiler mi ? Bir istisna dışında koskoca bir HAYIR ! O bir istisnayı da yazalım da bilmeyenler bilsin. Geçtiğimiz günlerde Gölbaşı’ndaki yürüyüşçüleri-direnişçileri sadece HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ziyaret ederek destek verdi. Bir de CHP Ankara İl Örgütü’nün bir alt komisyon üyeleri Anadolu yürüyüçülerini-direnişçilerini ziyaret etti.

AKP başından beri bu yürüyüşe karşı ve engellemek için elinden geleni ardına koymuyor. Peki nerede CHP,MHP,BDP ve diğer sol partiler ?

Ben kendi adıma bu yürüyüşe ve direnişe çok önem veriyorum. Bana göre bu hareket 2.Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcıdır. Birincisinde emperyalist orduları ve askerleri ile ülkemizi işgal edenleri çok zor koşullarda Anadolu’dan kovduk. Ancak bu kez emperyalizm yerli işbirlikçileri, şirketleri, iş makineleri ile Anadolu’yu yok etmek üzere işgal etmiş durumda. Bu kez bu işgalde de iş yoksul Anadolu halkının yine kendisine düşüyor. Birincisinden daha zor koşullarda geçecek olan bu savaşı kazanmak zorundayız.

İşte bu duygu ve düşüncelerle bir hafta sonra yapılacak seçimlerle ilgili kişisel değerlendirmeme ve kime neden oy vereceğim konusuna geçebilirim.

Açıkça ve içtenlikle ifade etmeliyim ki mevcut siyasi partilerin hiç biri programları ve örgütsel yapıları ile benim beklentilerimi, taleplerimi karşılamıyor. İsterdim ki insanı, doğayı, çevreyi, kültürel mirası, evrensel bilimi, sanatı, demokrasiyi, sosyalizmi savunan bir devrimci sol muhalefet partisi veya yeşiller partisi olsun. Gönül rahatlığı ile düşüncelerine, eylemlerine katılayım ve oyumu vereyim. Ama maalesef böyle bir parti yok !!!

Gündelik yaşamda zaman zaman kullandığımız üç sözcük geliyor aklıma… Tam, yarım, çeyrek…

Gündelik yaşamda bu sözcükleri sık kullandığımız yerleri bir anımsayalım mı ?

Ülkemizde ayda üç kez çekilen, yılbaşı çekilişleri olay olan Milli Piyango biletleri nasıl satılıyor ? Tam, yarım, çeyrek…

Parası olanın yatırım aracı olarak kullandığı, doğum, düğün gibi günlerde hediye yerine kullandığımız Cumhuriyet altın nasıl satılıyor ?
Tam, yarım, çeyrek…

Yarım ekmek döner ya da köfte… Çeyrek ekmek balık gibi uzatmak mümkün ama biz kısa keselim de yazının esasına gelelim.

Geçen hafta bu seçimlerle ilgili anketlere bakarken bu üç sözcüğü düşündüm. Bu anketlere göre AKP oyların yüzde 45-50’sini alacakmış. Yani yarısını… CHP ise yüzde 25-30’unu. Yani çeyreğini. Buna göre seçim sonuçları anketlerde iddia edilen şekilde olursa AKP ile yarım bir iktidar ve demokrasimiz, CHP ile çeyrek bir muhalefet ve demokrasimiz olacak. Diğer çeyrek ise teferruat… Sonuç olarak herkesin barajsız, engelsiz temsil edildiği tam bir demokrasimiz olmayacak…

Bildiğim kadarı ile piyango biletlerinde en çok çeyrek biletler satılır. Sonra yarım biletler. Halkın ekonomik gücü hiçbir zaman tam bir piyango bileti almaya yetmez. Aynı şey altında da geçerli. Hediye için herkes çeyrek altın alabilir. Çok az da yarım altın. Tam altın alan yok gibidir. Biz de bu seçimlerde de işte bu durumun yansıması olacaktır.

Ya çeyrek ya da yarım demokrasi.

Bize tam demokrasi görmek kısmet olmayacak galiba.

Ben bu koşullarda kendi adıma oy verirken iki temel kriterim vardır. Birincisi: Din, cemaat, tarikat temelinde siyaset yapan hiçbir siyasi partiye asla oy vermeyi düşünmem. İkincisi ; Aynı şekilde hangi milliyetçilik temelinde olursa olsun milliyetçi bir partiye de oy vermeyi düşünmem. Yukarıda açıkladığım gibi sol ya da yeşil bir muhalefet partisinin olmadığı koşullarda ; Bu iki temelin dışında merkez sağda veya solda siyaset yapan partilerin oy verdiğim bölgedeki adayına göre oy verebilirim. Hiç birisi içime sinmiyorsa oy vermem olur biter.

12 Haziran 11’ seçimlerinde başından beri karşı olduğum cemaatçi, din bezirgancısı, türban özgürlüğünden başka bir özgürlük tanımayan baskıcı AKP’ye ve onun herkese tepeden bakan, herkesi aşağılayan, herkese hakaret eden liderine oy vermeyeceğim gibi geçmişlerinde kan izleri bulunan Türk milliyetçisi MHP’ye de, Kürt milliyetçisi BDP’ ye de oy vermem mümkün değil.

Geriye bir tek CHP kalıyor. Geçmişte eski lideri Baykal yüzünden bu partiye oy vermedim. Baykal’ın yerine gelen Kılıçdaroğlu dürüst, naif ve biraz da saf bir lider. Ancak çevresindeki bir çok isim maalesef kendisi ile taban tabana zıt. Yani içlerinde cemaatçi de var, bir an önce iktidara gelelim de cebimi doldurayım hırsıyla yanıp tutuşan düzenbazlar da var.

Fethullah Gülen cemaati ile bağlarını koparamayan, çevre sorunlarına duyarsız, ne HES’ler konusunda ne de nükleer enerji konusunda net bir görüş ortaya koyamayan CHP’nin iktidarından da bir şey beklemiyorum.

Oyumu kullanacağım İstanbul 2.Bölge’de listenin başında bizzat Kemal Kılıçdaroğlu var.

AKP’DEN KURTULMAK ADINA OYUMU “EMANETEN” KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA VERECEĞİM…

Eğer bu bölgede listenin başında Gürsel Tekin olsaydı oyumu CHP’ye değil bir bağımsıza vermeyi düşünürdüm…

İşte bu da benim seçim için kişisel görüşüm ve kararım. Herkesin görüşü ve kararı da kendine.

Seçim sonuçları tahminime gelince… 70 gün önce yazdığım gibi. Sandıktan her türlü sürpriz çıkabilir. Bu halk sandıkta sürpriz yapmayı sever. Yüzde 50’lik AKP zaferine de yüzde 40’lık CHP zaferine de şaşırmam. Bir hafta daha sabredelim ve görelim.