YARIM İKTİDAR,
ÇEYREK MUHALEFET
ve
TAM - MAT - DEMOKRASİ !
12 Haziran 11’ seçimleri geldi-geçti… Nasıl geçti ? Seçimlerden bir hafta sonra bile çevremdeki insanların bir çoğunun şaşkınlık içinde olduğunu gözlemliyorum.
Uzun uzadıya bir seçim analizi ve değerlendirmesi yapacak değilim. Nasıl olsa bu değerlendirmeyi yapan ve yapacak milyonlarca uzman var. Bana düşmez. Bu ülkede -konuyu bilip bilmemesi hiç önemli değil- herkes siyaset ve futbol uzmanıdır. Televizyon ekranlarında, gazetelerde ve internette uzmandan geçilmiyor. Siyaset ve spor uzmanlarının bazıları dış politika uzmanı, bazıları da deprem uzmanı…
Bu seçimlerden önce esas konusu seçim olmayan ama seçimlere de değindiğim iki yazı yazdım.
Seçimlere 78 gün kala yazdığım 26 Mart tarihli yazımda “12 Haziran seçimlerinde de her şey olabilir ! Her sonuca hazırlıklı olmakta yarar var. “ diye yazmışım.
Aslında bu yazımın başlığı “ YARIM-ÇEYREK-TAM “ seçimden bir hafta önce 5 Haziran’da yazdığım yazımın başlığı olacaktı. Bu başlık altında o yazımda anlatmak istediklerimi şöyle ifade etmiştim.
“ Geçen hafta bu seçimlerle ilgili anketlere bakarken bu üç sözcüğü düşündüm. Bu anketlere göre AKP oyların yüzde 45-50’sini alacakmış. Yani yarısını… CHP ise yüzde 25-30’unu. Yani çeyreğini. Buna göre seçim sonuçları anketlerde iddia edilen şekilde olursa AKP ile yarım bir iktidar ve demokrasimiz, CHP ile çeyrek bir muhalefet ve demokrasimiz olacak. Diğer çeyrek ise teferruat… Sonuç olarak herkesin barajsız, engelsiz temsil edildiği tam bir demokrasimiz olmayacak… “
“ Ben demiştim ! “ demeyi pek sevmem ama ne yazık ki yazılarımdaki öngörülerimin gerçekleşmiş olması bu sonucu ortaya çıkarıyor. Demek istediğim çevremdeki insanların şaşkınlığına karşılık seçimlerin sonucu beklentim doğrultusunda oluştuğu için sonuçlar karşısında kendi adıma son derece sakin olduğumu söyleyebilirim. Ne AKP’liler gibi yüzde 50’nin sarhoşluğu ile göbek attım. Ne yüzde 26’nın hayal kırıklığı ile CHP’liler gibi karalar bağladım. Ne de Türk ve Kürt milliyetçileri gibi bölgesel zaferlere sevindim.
Benim görüşüme göre bir ülkede 4 yılda bir seçimin yapılıyor olması, sandıktan çıkan oylara göre kiminin iktidar, kiminin muhalefet olması o ülkede demokrasi olduğu anlamına gelmez. Demokrasinin göstergeleri seçimler ve sandık değildir. Seçim sandıklarından oylar çıkar, yüzdelere bölünür, iktidar ve muhalefet çıkar ama o sandıklardan her zaman demokrasi çıkmaz. O sandıklardan faşizm de çıkar, şeriat da çıkar, kaos da çıkar. Dünya tarihi ve coğrafyasında bu durumun örneği çoktur. Onun için ben bu seçimlere ve sonuçlarına çok fazla önem vermiyorum.
Dünyanın ve Türkiye’nin can alıcı sorunlarının konuşulmadığı, tartışılmadığı bir seçim kampanyasında siyasi parti liderlerinin ahlaki düzeyi bile çok düşük kısır atışmalarının sonucu olarak sandıktan demokrasi çıkmasını beklemek ve çıkan sonuca göre göbek atmak ya da karalar bağlamak ne kadar doğrudur. Bu sandık demokrasisi bizim futbolumuza da benziyor biraz. Dünya futbolunun çok gerisinde oynanan futbolu eleştirmek, değiştirmek yerine futboldan başka her şeye benzeyen bu oyunun -çekişmenin-maçın sonucuna göre yorum yazmak sadece futbol yazarlarımıza mahsus bir yetenek değilmiş…
Siyaset yazarları da Türkiye’de siyaseti yönlendiren cemaatlerin, tarikatların, din bezirganlarının durumunu dikkate almadan, yargının, hukukun, üniversitelerin, basının, sanatın, bilimin nasıl baskı altında tutulduğunu görmeden, işçinin, köylünün, emeklinin, esnafın, öğrencilerin sıkıntılarını görmezden gelerek sadece siyasi parti liderlerinin söz yarıştırmalarına göre yapılan bir seçim kampanyasının sandığa yansımasına bakarak tahlil-analiz yapmaları bana hiç inandırıcı gelmiyor. Bana göre bu yapılan siyaset değil bu siyasetten çıkan da demokrasi değil. Bu koşullarda ha AKP kazanmış ha CHP kazanmış-kaybetmiş ne fark eder ? Aynı şey futbol için de geçerli. Ortada oynanan doğru dürüst futbol olmadıktan sonra maçı ha Fenerbahçe kazanmış, ha Beşiktaş kazanmış ne fark eder ki…?
Yerli ve yabancı siyaset yorumcularının yere göğe sığdıramadığı, seçim kampanyasındaki konuşmalarından, hakaretlerinden herkesin payını aldığı AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan partisinin balkonuna çıkıp “ Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır ! “ deyip bir de “ herkesi kucaklamaya” kalkmaz mı ? Balkon demokratı Başbakan gözünü seveyim beni kucaklama ! Ben kucaklanacak seçmenlerden değilim… Sen yüzde 50 ile değil yüzde 90’la, yüzde 100’le de iktidara gelsen ben senin kucağına oturmam. Çünkü ben sana ebedi muhalifim…
Şimdi bu balkon demokratı Başbakan’ın lideri olduğu parti Mehmet Şevket Eygi’nin ve de Fethullah Gülen’in talepleri doğrultusunda Anayasa’yı değiştirecek… İktidar umutlarını yitiren CHP’de kendi iç iktidar kavgasından zaman bulursa bu değişikliklere “destek” olacak. Türklük-Kürtlük kelimelerinin yeni Anayasa’da alacağı yere göre bu milliyetçi partiler de “destek” olacak… Kürt milliyetçilerinin eteğinin altında Meclise girebilen 3 “sosyalist” arkadaş ta bu demokrasi korosunu alkışlayacak !
Yüzde 50’lik yarım iktidar, yüzde 25’lik çeyrek muhalefet, yüzde 13’lük ve yüzde 6’lık renkli garnitür ve 3 sos arkadaş… Siz buna demokrasi, bu seçimlerde sandıktan çıkanlara siz demokrasinin zaferi diyorsanız deyin ama bana göre bu demokrasi değildir. Hele “tam” demokrasi hiç değildir. “Tam” ı tersten okuyun ! Bu seçimlerde tam demokrasi “mat” olmuştur.
Bütün dünya nükleer enerjiden kurtulmaya çalışırken nükleer santral yapmak için çalışanların, dünya bir yudum suya muhtaç bir küresel ısınma ve iklim değişikliği ile uğraşırken HES santralleri ile derelerimizi kurutanların, cemaatlerin güdümünde yargıyı, basını susturanların, işçileri, öğrencileri, muhalefet eden herkesi zorla susturanların , giyimimize kuşamımıza, yediğimize içtiğimize, düşündüğümüze, yazdığımıza, çizdiğimize karışanların, internetimizi sansürleyenlerin iktidarı da, muhalefeti de, teferruatı da, sosu da bilsin ki bu oynadıkları demokrasinin bir kuklasıdır sadece. Bunun demokrasi olduğuna kimse beni ikna edemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder