3 Kasım 2008 Pazartesi

Ölümünden bir yıl sonra ERDAL İNÖNÜ

*

*
Ölümünden bir yıl sonra ERDAL İNÖNÜ

Geçen yıl bugün yani 5 Kasım 07 tarihli DOĞUŞ’ taki yazımın başlığı “ERDAL İNÖNÜ” idi.

Erdal İnönü, fizikçi, bilim adamı, bilge ve siyasetçi olduğu kadar davranışları ve esprileriyle kendini topluma sevdirmiş mükemmel bir insandı. O’nu tanıyan herkesin onunla ilgili mutlaka insanı gülümseten bir anısı vardır…

Geçen yıl 31 Ekim’de ABD’de kanser tedavisi görürken zatürreden kaybettiğimiz ve 4 Kasım’da İstanbul’da toprağa verdiğimiz Erdal İnönü için bu yıl 2 Kasım Pazar günü İstanbul’da 10 Aralık Hareketi’nin düzenlediği “ERDAL İNÖNÜ’YÜ ANIYORUZ” toplantısına katıldım.

Eşi Sevinç İnönü’nün de katıldığı anma toplantısının ilk bölümünde Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu onun bilim adamı yönünü, siyasetçi Şule Bucak siyasetçi yönünü ve DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi sendikal harekete verdiği desteği ile ilgili anılarını anlattılar.

Toplantının ikinci bölümünde 10 Aralık Hareketi sözcüsü Prof. Dr. Burhan Şenatalar’ın yönettiği panelde ;

AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) eski yargıcı Rıza Tülümen, Prof.Dr. Şule Kut ve Koral Göymen konuşmacı olarak katıldılar. Türkiye’nin ve sosyal demokrasinin geleceği ile ilgili sorunlara değindiler.

Bu toplantıdan edindiğim kişisel izlenimimi paylaşmak isterim.

Mevcut yönetimiyle CHP sosyal demokrasiden uzaklaşıp milliyetçi bir çizgiye kaymıştır. Bu milliyetçi çizgisi ile ana muhalefet partisi CHP’nin AKP’ye alternatif olması mümkün olmadığı gibi Türkiye’nin sorunlarına proje ve çözüm üretmesi de mümkün görünmüyor.

Türkiye’nin acilen gerçekten sosyal demokrat bir partiye gereksinmesi var. Sosyal demokrat bir partiyi gerektiğinde eleştirecek, gerektiğinde onunla işbirliği yapacak sosyalist bir partinin kurulması da kaçınılmazdır.

Türkiye’de sol bir çıkış arıyor. Bu çıkışın kişilerin kaprisleri, günlük politikaları ve pazarlıkları ile olması mümkün değildir. Sözüm ona milliyetçi ve ulusalcı söylemlerle ne Türkiye’nin sorunlarına çözüm bulunur ne de iktidar olunur.

Günümüz Türkiye’si ABD ve AB emperyalizminin işbirlikçisi politikaların tutsağı olarak siyasi partilerinin dini tarikatlara ve cemaatlere dönüştüğü, parti liderlerinin şeyhleştiği, seçmenlerin ise özgür birey olmak yerine şeyhe kendini teslim etmiş müritlere dönüştüğü karanlık bir yoldan ortaçağın karanlığına doğru sürüklenmektedir.

Dini tarikat ve cemaatlerin, şeyhlerin, müritlerin egemen olduğu bir ülkede özgürlükten ve demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Dini bağnazlıktan kurtulmanın yolu dini bağnazlığın yedek lastiği milliyetçilik olmadığı gibi ulusalcılığı milliyetçilikle karıştıran bir sosyal demokrasi de olamaz.

Anti emperyalist ve anti kapitalist olmadan, emeğe, demokrasiye, evrensel hukuka saygılı olmadan solcu, sosyal demokrat ve sosyalist de olunamaz. Günümüz dünyasında küresel emperyalist savaş çılgınlığına, vahşi kapitalist sömürü sistemine karşı kitlelere ancak ilkeli bir sol ve sosyalist örgütlülük çözüm ve umut olabilir. Tartışılması gereken bunun ilkeleri ve nasıl olabilirliğidir. Ben böyle düşünüyorum. Farklı düşünen arkadaşlarıma da saygı duyarım.

47 yıl sonra DEVRİM…

Bugünlerde Can Dündar’ın yaptığı “ Mustafa” filmi çok tartışılıyor. Doğal olarak filmi beğenenler de beğenmeyenler de var. Ben filmi henüz görmediğim için görüş bildirmem mümkün değil. Ancak “Mustafa” filmi kadar ilgiyi ve tartışmayı hak eden bir film gördüm. Tolga Örnek’in “ DEVRİM ARABALARI - Ya yaparsak !...” Ben filmi çok beğendim. Tüm dostlarımın da izlemesini dilerim. Filmin kendi tanıtım sitesinden kısa öyküsünü sizinle paylaşmak isterim.

“ 16 Haziran 1961 . Devlet Başkanı Cemal Gürsel tümüyle yerli üretim bir otomobil yapılmasını emreder ve görevin TCDD işletmesine verildiği bildirilir. O gün orada bulunan 23 mühendis bu emri "Türk insanının makûs talihine karşı bir meydan okuma" olarak algılarlar. En küçük bir tereddüt ya da endişe sergilenmeksizin derhal işe başlanır. Çalışma mekanı olarak Devlet Demiryolları'nın Eskişehir'deki Cer Atölyesi seçilir.

Zaman müthiş dardır. Ekibin Cumhuriyet Bayramı' na kadar yalnızca 130 günü vardır. Türkiye’nin ilk yerli otomobili olacak eserin adı da konmuştur: “Devrim”.

“Devrim Arabaları” azmin ve birbirine inanan insanların neleri başarabileceğini gösteren, bu topraklarda yaşanmış bir başarı öyküsüdür… Hikaye, bu aracı üretme görevini üstlenmiş 23 mühendisin kariyerlerini ve aile hayatlarını riske atarak girdikleri bu üretim macerasında zamanla, yoklukla, politikayla, karşılarına çıkan sayısız engelle mücadelelerini anlatır. Aslında anlatılan bir inanç ve azim öyküsüdür.

“Devrim Arabaları” Türk mühendisinin ve işçisinin, 20 sene öncesine kadar toplu iğne dahi üretemeyen bir ülkede kalkıştıkları bu meydan okumayı, bugün her şeye kolayca sahip olan nesillere, idealist zihniyeti ve zaferi de aktararak yaşattıkları bir birlik ve başarı öyküsüdür.”


47 yıl önce zor koşullarda kapitalist sistemin işbirlikçisi dönem bürokratlarının ve siyasilerinin engellerine karşın azim ve kararlılıkla “DEVRİM” isimli arabaları imal etmeyi başaran mühendis ve işçilerimiz bugün gereksinim duyduğumuz toplumsal devrimi inşa edecek bir sosyalist partiyi neden inşa edemesin ? Yeter ki toplum olarak emeğe, emekçiye saygı duyalım, inanalım ve güvenelim. Bugün bu koşullarda zor hatta imkansız gibi görünüyor ama “ Ya yaparsak !...”

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 5 KASIM 08

Hiç yorum yok: