29 Ekim 2008 Çarşamba

Cumhuriyet’in 85.Yılında NEREYE GİDİYORUZ ?

*
Türkiye Cumhuriyeti bugün 85.yılını kutluyor… Bugün Ankara’da, tüm illerde ve ilçelerde, meydanlarda, hipodromlarda, stadyumlarda resmi törenler yapılacak. Askerler, polisler, öğrenciler bu törenlerde askeri ve sivil erkanın bulunduğu tribünleri selamlayarak geçit resmi yapacaklar. Askeri ve sivil erkanda yan yana kimi yerde bir araç üstünde kimi yerde yürüyerek törenlere katılanların ve halkın bayramlarını kutlayacaklar. Hamasi kahramanlık ve birlik, beraberlik nutukları atılacak, şiirler okunacak. Anıtkabir yine bayraklı insanlarla dolup taşacak. Televizyonlar bu törenleri naklen verecek. Yarın tüm gazeteler “Cumhuriyet Bayramını Coşkuyla Kutladık !” başlıkları atacak…

Gerçekten bu yıl da Cumhuriyet Bayramı coşkuyla mı kutlanacak ? Yani bu bayram da tüm ulus askeri ve sivili ile birlik ve beraberlik içinde mi ? Bana hiç öyle gelmiyor…

Gelin şu birlik ve beraberlik manzarasını birlikte seyredelim…

Ülkenin güney doğusundaki dağlarda 25 yıldır kirli bir savaş sürüyor. Şehit cenazeleri geliyor. Bazen 15 , bazen 20… Kentlerde bir haftadır çatışmalar sürüyor…

Geçen yıl Cumhuriyet mitingleri düzenleyenler, bu mitinglerde bayrak sallayanlar “ Türkiye laiktir, laik kalacaktır ! “ diye slogan atanlar Silivri’de Ergenekon Davası’nda yargılanıyor…

Geçen yıl 22 Temmuz seçimlerinde yüzde 47 oy olan iktidar partisi AKP daha bir yıl dolmadan Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı eylemlerin odağı olarak saptanıyor ve kapatılmaktan kıl payı kurtuluyor. Hafta sonu 8 ilde türbanı yasaklayan Anayasa Mahkemesi lanetleniyor.

İktidar, muhalefet ilişkilerine bakın… Gazetelerin başlıklarına bakın… Ülkedeki kavganın, ayrışmanın boyutlarını görün.

Bütün bunlar bu Cumhuriyet Bayramı’nda sergilenen birlik ve beraberlik sahnelerinin ne kadar yapmacık olduğunu göstermiyor mu ?

İşte bu nedenle bu bayram için yapılan resmi törenlerin benim gözümde hiçbir anlamı yok. Çünkü bu kutlamalarda konuşan bazı siyasilerin, bürokratların hamasi nutuklarının sahte olduğunu, bizzat kendilerinin Cumhuriyet’e inanmadıklarını, Cumhuriyet’i yıkmak için yemin etmiş tarikat şeyhleri ile ilişkilerini bilmek doğrusu midemi bulandırıyor.

Cumhuriyet’in 85.yılındaki bu manzara sizi mutlu ediyor mu ? Doğrusu beni hiç mutlu etmiyor. Oysa biz Cumhuriyet’in 85.yılında bunları mı tartışmalıydık ?

Bu 85 yılda geldiğimiz noktada Cumhuriyet’in temel hedeflerinden biri olan çağdaşlaşma kavramını tartışmak isterdim. Bu tartışma için bundan 35 yıl önce yani 1973 yılında Cumhuriyet’in 50. yılı için Prof.Dr. Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma” kitabından ve Prof. Dr. Emre Kongar’ın 99 yılında Kıbrıs’ta yapılan Niyazi Berkes Sempozyumundaki sunumundan alıntılanmış birkaç paragraf okumaya ne dersiniz ? Belki biraz ufkumuz açılır.

“ 3) Berkes'te Çağdaşlaşma Kavramı.

Bütün bu açıklamaları yapan Berkes, sekülerleşme ile çağdaşlaşma arasındaki ilişikiyi kesin bir biçimde, "secularism sözcüğü bu çağdaşlaşma sözcüğüne hem anlam, hem köken açısından daha yakındır, hatta onun tam karşılığıdır," diyerek tanımlamıştır. (s.16).

Berkes, din ve devlet ayrımını vurgulayan laiklik kavramından çok daha kapsamlı olduğunu düşündüğü çağdaşlaşma terimi ile ifade ettiği değişme sürecini şöyle tanımlar:

"Değer ölçüleri olmayan hiç bir toplum yoktur; ancak bazı değerler zamanın gereklerine göre değişeceğine, zamanla katılaşma, kireçleşme eğilimi gösterirler. Bu, bize üç şeyi anlatır: toplumun insanları arasında birbirine çok yapışık bir birlik vardır; kişiler değişmez kurallara uyarak yaşamayı çok rahat ve kolay bulurlar; toplumları, yaşlanan kişilerin damarlarının sertleşmesi gibi katılaşmıştır. Kişiler böyle bir durumu çok beğenirler. Ancak değişme zorunluklarının sillesini yemeyen toplum da yoktur. Zamanın yumrukları altında bazı kişiler, alışık oldukları ölçüleri bırakmaya, bazılarını gizli ya da açıkça çiğnemeye; bazıları da dışardan yeni kurallar almaya, ya da kendileri yeni kurallar geliştirmeye başlarlar. Bunu yapanların iç hayatında ise çatışmalar başlar, bunun da sayısız görüntüleri vardır.

"Bir toplumda en yüksek sayılan değerler, özellikle böyle zamanlarda, dinsel değerler kılığına girmeye de eğilimlidirler. Din, geleneğin en son sığınağı, en son savunma kalesidir. Aslında toplumun eski yaşayışının kökeninden gelen bir çok alışkanlıklar, kolaylıkla din gereği imiş gibi bir nitelik kazanırlar. İşte bunun içindir ki, çağdaşlaşma sözcüğünün özü, ‘layikleşme'sözcüğünün söylemek istediği gibi toplumu, bu dinselleşme hummasının yakasından kurtarma işi imiş gibi gözüküyor ve burada laicisme ile secularism terimlerinin anlamları, ayrı sözcük kökenlerinden geldiği halde, birbirlerine uyuyor". (s.17).

Daha sonra Berkes, "çağdaşlaşma" ile "dinselleşme" arasındaki diyalektik ilişkiye işaret ederek, "dinselleşme" sürecini esas olarak değişmenin zorladığı "çağdaşlaşma"nın başlattığını belirtir:

"… bir toplumda değişme zorunlukları ortaya çıkınca, bilerek bilmeyerek ya da isteyerek istemeyerek, çağdaşlaşmaya doğru bir yönelme başlayınca, o zamana dek açıkça din şemsiyesinin altına girmemiş birçok işler, değişme yağmuru karşısında, bu şemsiyenin altında toplanmaya başlar. Örneğin, ilerde göreceğimiz gibi, sırf devlet işlerinde suçlu görülen bir Sadrazam, ‘dine ihanet etmiş bir kişi olarak' öldürülür. Demek ki, ‘çağdaşlaşma' ile ‘dinselleşme' birbirleriyle aşağı yukarı çağdaştırlar. Dinselleleşme, çağdaşlaşmaya karşı, kaplumbağanın kabuğuna cekilmesi gibi bir korunma çabasıdır. Bu eserde de göreceğimiz gibi, her çağdaşlaşma döneminin arkasından bir dinselleşme humması başlar". (ss. 17-18).

Berkes için çağdaşlaşma, özet olarak "kutsal kuralların" sarsılması sorunudur. Bu ise, laiklik ile ifade edilen, din işleri ile devlet işlerinin ayrılmasından çok daha kapsamlı bir süreçtir:

"Şu halde, çağdaşlaşma konusunda asıl sorun, kutsal sayılan alanın ekonomik, teknolojik, siyasal, eğitsel, cinsel, bilgisel yaşam alanlarında daralması, etkisizleşmesi sorunudur. Bu alanın (hiç değilse bazı kişilerin yaşamında) hemen hemen hiçe inmesi eğilimi olduğu için, buna karşı olanlar ‘gerici' adını hak ederler. Bu nitelikle başını kaldırdığı ya da ‘dur, olamaz' diye kolunu kaldırdığı zaman başka çeşitten bir savaş başlar. Bu savaş artık din-devlet savaşı değil, ileri-geri savaşı olur. İlerleme ve gelişme ile tutma ve denge gibi iki amacı gerçekleştirme çabası biçimin alır. Hatta kimi zaman halk-devlet arası çatışma, aydın-yobaz arası çekişme, ya da dengeleşme, millet-devleti, millet-toplumu olma biçimine de girer".(s.20). “


( http://www.kongar.org/makaleler/mak_ni.php )

(* Meraklısına Not : Prof.Dr.Niyazi Berkes’in 1973 baskısı kitabı piyasada bulunmamaktadır. Kitap YKY tarafından 2002 yılında yeniden basılmıştır.)

Tüm olumsuzluklara karşın Cumhuriyet’in 85.yılı ve Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun !

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 29 EKİM 08

Hiç yorum yok: