*
Yazının başlığını tanınmış yönetmen Nuri Bilge CEYLAN’ ın 99 yılı yapımı “MAYIS SIKINTISI” filminden esinlenerek yazdım. O filmin tanıtım yazılarından birinde şöyle bir söz var :
“Kimse bize baharın sıkıntı verdiğini söylememişti. Öyle kolay bir alışkanlıktı ki baharla yaşama sevincini, umudu bir tutuvermek... Tıpkı sonbahar denilince aklımıza hüznün düşüvermesi gibi. Ve buna benzer daha ne çok şeyi hazır kalıplar içinde düşünüp, başka şeylerle özdeşleştirerek çabucak kabul ediveriyorduk!”
Tatil ayı olan Ağustos ayı hiç insana sıkıntı verir mi ? Hem de ülkenin en ünlü tatil yörelerinden biri olan Bodrum’da yaşayıp da sıkıntıdan söz etmek biraz ukalalık oluyor ama ne yapayım ki ben bu Ağustos ayından sıkılıyorum… Geçen yıl bu tarihlerde, bu gazetede, bu sütunda yazdığım yazıda bu sıkıntımı bakın nasıl ifade etmişim…
“ Ünlü şairlerimizden Hasan Hüseyin KORKMAZGİL, Haziran’da ölen şair Nazım Hikmet için yazdığı şiirinde “Haziran’da ölmek zor…” der. Benim için de Ağustos ortasında yazı yazmak çok zor…Çünkü benim için Ağustos ortası demek 17 Ağustos demek. 17 Ağustos da bana hep ölümü çağrıştırıyor…
Önce 17 Ağustos 99…Gölcük-İzmit-Sakarya-Yalova ve Değirmendere’de 25 binden fazla vatandaşımızı kaybettik… İlk yıllarda çok konuşuldu, yazıldı ve ne yazık ki deprem gerçeğini çok çabuk unuttuk. Ulusal Deprem Konseyi’ni bile kapattık. Yeni bir felakete kadar… Bu unutkanlık, duyarsızlık, tedbirsizlik üstüne değil bir yazı ciltler dolusu kitap yazsanız kimin umurunda.
17 Ağustos’un benim için bir de özel anlamı var. 2000’in 17 Ağustos’unda babamı, 2006’nın 17 Ağustos’unda da annemi kaybettim. İkisi de yaşamdaki birlikteliklerini ölüm tarihlerinde de birleştirdiler. Şimdi İznik mezarlığında yan yana huzur içinde yatıyorlar.
17 Ağustos 99’da depremde yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı da, babamı ve annemi de sevgi ve saygı ile anıyorum.
Ne yazık ki ölenle ölünmüyor…Yaşam devam ediyor”
Bu yazıyı 18 Ağustos sabahı yazıyorum. Yani dün 17 Ağustos’tu…
Benim Ağustos sıkıntım biraz bireysel bir sıkıntı. Ama Nuri Bilge Ceylan’ın tanımıyla “ güzel ve yalnız ülkemin” sıkıntıları ve dünyanın sıkıntıları hiç de öyle değil. Kendi sıkıntılarımın dışında bu sıkıntılara da kısaca değineyim istedim…
Örneğin İstanbulluların geçen hafta yaşadığı Ahmedinejat sıkıntısı. Komşu Devlet İran’ın İslamcı Cumhurbaşkanı Ankara’da Anıtkabir’de Atatürk’le yüzleşmesin diye İstanbul’a çağırıldı (neden çağırıldıysa…) ve olağanüstü güvenlik önlemleri ile İstanbullulara unutamayacakları bir Ağustos sıkıntısı yaşatıldı. Daha önce İstanbullulara 1 Mayıs sıkıntısı yaşatan İstanbul’u yönetmekten aciz valisi de İstanbullulardan anlayış bekliyor…
Komşularımızdan Gürcistan’da ise halk savaş sıkıntısı yaşıyor bu Ağustos sıcaklarında. ABD ile Rusya eski günlerde olduğu gibi bu bölgedeki petrolün paylaşımı için birbiriyle restleşmekte. Sanırsın ki dünya savaşı çıkacak. Bir başka komşumuz Irak’a demokrasi getireceğim diye terör götüren Bush giderayak Gürcistan’da da bir çılgınlık yapabilir.
Evrensel bir sıkıntı olan iklim değişikliği, kuraklık (göller nehirler bir bir kuruyor, bu genel kuraklıktan İznik Gölü’de nasibini alıyor) sonucu insanlığı bekleyen açlık sorunu ise sıkıntıların en büyüğü.
Yazının başında geçen yılki yazımdan alıntı yaptım. Bu yazının sonunu da geçen yılki yazımın son cümleleri ile bitireyim de sizi daha fazla sıkıntıya sokmayayım.
“Bir yanda depremler, bir yanda kuraklık, susuzluk, bir yanda orman yangınları…
Bir yanda insana, doğaya, çevreye, bilime duyarsız yöneticiler…
Gel de Ağustos ortasında kolay okunur, neşeli yazı yaz. Dedim ya dostlar Ağustos’ta yazı yazmak gerçekten zor…”
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 20 AĞUSTOS 08
3 yorum:
Eline sağlık Hüseyin Abi..
Hüseyin abi eline sağlık "Ağustos sıkıntısı" nı çok güzel özetlemişsiniz.. Benim içinde çok sıkıcı bir ağustos.. Selamlar...
Hüseyin abi eline sağlık "Ağustos sıkıntısı" nı çok güzel özetlemişsiniz.. Benim içinde çok sıkıcı bir ağustos.. Selamlar...
Yorum Gönder