17 Mart 2008 Pazartesi

HUKUK VE DEMOKRASİ

*
Genellikle Pazar günleri yazdığım haftalık yazımı yazma işi bu defa Pazartesi’ye kaldı. Oysa 14 Mart Cuma günü, gündemi izlerken yazımı kafamda oluşturmuştum. Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasa tasarısına karşı yıllar sonra meydanlara çıkan “Emek Platformu” nu ve onlara “Yalancı” diyen Başbakanımızı yazacaktım…

Türkiye’nin gündeminin ne kadar hızlı değiştiğine 14 Mart Cuma günü bir kez daha tanık olduk… Sabah saatlerinde 2 saatlik iş bırakma eylemi yapan Emek Platformu’na bağlı sendikalara ve emek örgütlerine bağlı çalışanların talepleri gündemde iken akşama doğru iki gelişme ile gündem değişiverdi. Önce Hükümetin çalışanların tepkileri karşısında Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasa tasarısını değişiklik yapmak üzere geri çektiği açıklandı.

Aynı saatlerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP’nin kapatılması istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurması düştü Türkiye’nin gündemine. Türkiye’nin ve dünyanın gündemine “ flaş…flaş…flaş…” diye giren bu dava dilekçesi bazı kafaları iyiden iyiye karıştırdı. Türkiye’den, AB’den ve ABD’den siyaset ve ekonomi uzmanlarının (!) (bir kısmı “uzman” tanımı yerine “yalaka” tanımını hak ediyor) yorumları yağmaya başladı. Birkaç hukukçunun ve sağduyulu uzmanın görüşleri ise yalakaların yaygaraları arasında duyulmadı bile.

Bu kapatma davası ile ilgili olarak üç gündür yüzlerce uzman-yalaka yorumu okudum ve dinledim. Aklım ve beynim hiç karışmadı ama midem bulandı doğrusu…

Demokrasi deyince sadece sandık çoğunluğunu anlayanlardan, özgürlük deyince sadece türban özgürlüğünü bilenlerden, hukuktan, yasal kurallardan, laiklikten, Cumhuriyet’ten nefret eden ne kadar çok özgürlükçü, demokrat, AB’ci, ABD’ci ekonomi ve siyaset uzmanımız varmış…

Bu demokrat, özgürlükçü, uzman ve iktidar yalakalarının görüşlerine katılmıyorum ama bir koşulla saygı duyuyorum. Onlar da benim görüşlerime saygı duyarlarsa… Onlarla konuşur, tartışırım. Ama Başbakan gibi kabadayılanıp da “yalancı” ile başlayıp her türlü hakarete kalkışacaklarsa böylesi insanlarla işim olmaz, olamaz…

Yazının bundan sonraki bölümüne geçmeden önce bir konuya açıklık getireyim. Bu yazdıklarımdan, aşağıda yazacaklarımdan AKP’nin kapatılma davasını savunduğum anlaşılmasın. Evrensel hukukun kuralları içinde işleyen bir demokraside partileşmiş hiçbir siyasi görüşün partisinin kapatılmasını kabul edemem…

Bu özgürlükçü, demokratlara bir-iki sorum var.

12 Eylül askeri darbesinin TBMM’ni de, tüm siyasi partileri de kapatırken siz neredeydiniz ?

Askerlerin yaptığı 1982 Anayasası ve Evren Paşa’nın Cumhurbaşkanlığı’nın % 92 oyla kabul edilmesi ile 22 Temmuz seçimlerindeki % 47 oy arasında ne fark var ?

Demokrasiyi sadece sandık çoğunluğu olarak tanımlarsanız hiçbir fark yoktur…

Aynı Cumhuriyet Başsavcılık Makamının talebi üzerine aynı Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan 24 parti içinde sosyalist ve komünist partiler, Kürt partileri, AKP’nin atası MNP, FP, RP kapatılırken siz neredeydiniz acaba ?

Son seçimde yüzde 47 oy aldı diye AKP’nin hukuk tanımama, aklına her estiğini yapma, bir türban özgürlüğü adına üniversiteleri, gençliği, halkı bölme, kendisine oy vermeyenlere hakaret etme, laikliği ortadan kaldırıp Cumhuriyet’i yıkma ayrıcalığı mı var ?

Yazılacak, söylenecek o kadar çok şey var ki bir yazı sınırlarına sığması mümkün değil.

TSK’nin 27 Nisan e-muhtırası türban özgürlükçüsü AKP’ye yaradı. Oylarını kendilerinin de beklemediği oranda arttırdı ve yüzde 47 şımarıklığı ile iktidar yaptı.

Korkarım bu 14 Mart günü açılan kapatma davası da AKP’nin işine yarayacak… Bir yıl sonra yapılacak yerel seçimlerle birlikte yapılması olası erken genel seçimle oylarını yüzde 70’lere çıkaracaktır.

Öyle görünüyor ki Yüzde 47 ile şımaranlar yüzde 70’ le iyice küstahlaşıp saldırganlaşacaktır. İşte o zaman vay bu ülkeye…

Bana göre sıkıntı bizim demokrasimizde AKP gibi sermayeden yana AB’ci, ABD’ci, işbirlikçi, dinci, gerici partilerin karşısına hukuk ve demokrasi kuralları içinde askeri darbelere de, dinci, milliyetçi oluşumlara da karşı çıkacak emeğe dayalı, sol, sosyalist bir alternatif muhalefet partisinin olmayışıdır.

CHP’nin bu parti yönetim anlayışı ile alternatif muhalefet olamayacağı ortaya çıkmıştır.

Sonuç olarak kısa kısa söyleyelim ve yazalım ki : Muhalefetsiz demokrasi olmaz. Hukuksuz iktidar olunmaz. Özgürlük sadece türban özgürlüğü değildir. Özgürlük, azınlık haklarını da, her türlü siyasal düşünceyi de kapsamalıdır. Evrensel hukuk kurallarına göre işleyen demokrasilerde çözüm ne askeri darbedir, ne parti kapatmadır. Sandıktan çıkan her sonuç doğru değildir. 70 yıl önce dünyayı kana bulayan faşist Hitler’de sandıktan çıkmıştı. Sandık çoğunluğunu ele geçirenin aklına her eseni yapacağı rejimin adı demokrasi olamaz. Hukuk ve demokrasi herkese gereklidir. Parti içinde iktidar olmakla ülkede iktidar olunamaz. Sermayeci sağ partilerin alternatifi emekten yana sol partilerdir…

Ben böyle düşünüyorum…

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 19 MART 08

Hiç yorum yok: