24 Şubat 2008 Pazar

BAHAR

*

Bir hafta önceki yazımın başlığı “KAR ve YAŞAM ÜZERİNE…” idi ve İstanbul’da karlı bir Pazar sabahı yazılmıştı.

İznikli okurlarımın yazımı okudukları Çarşamba günü akşamı İstanbul’un karını,kirini,karmaşasını,sıkıntısını arkamda bırakıp köyüme geldim.

Perşembe sabahı kuş sesleri ile uyandım.Çevrem yeşil-beyazdı. Buraya da mı kar yağmış ne diye düşünmeye kalmadan bahçelerdeki ve zeytinlik aralarındaki beyazlığın kardan değil papatyalardan olduğunu anladım. Burada kar yoktu, bahar vardı bahar…Üç aydır özlediğim kırlara attım kendimi. Gerçekten her taraf papatyadan bembeyazdı. Arada sarı papatyalar da vardı. Yer yer rengarenk anemonlara (kır laleleri) rastlanıyordu. Katır tırnakları da sarı sarı açmaya başlamıştı. Bademlerin bir kısmı çiçekte, bir kısmı ise çiçeğini dökmüş yapraklanmaya ve çağlaya durmuştu.

Bu Anadolu coğrafyası ne mükemmel bir coğrafyadır. Bir yanda kar,buz.Bir yanda bahar…Ülkemizin tarihi de,coğrafyası da imrenilecek kadar zengin. Ancak…

İşte bu “ancak…” kelimesi ile başlayan cümleler kurulmaya başladı mı işler değişiyor. Tarihi ve coğrafyası bu kadar zengin bir ülkenin insanlarının da mutlu ve huzurlu olması gerekir değil mi ? Nerede o mutluluk ve huzur ?

Sokaktaki insan mutsuz,huzursuz,karamsar. Kimsenin yüzü gülmüyor.

Yöneticilerimiz farklı mı ? Akşam haberlerinde Başbakanı izleyin anlarsınız ne halde olduklarını. Bir öfke,bir sinir…Herkese bağırıp çağırmalar. Sayın Başbakan son günlerde bir de yeni kavram ortaya attı ki yazarlar ve bilim adamları onu tartışıyor şimdilerde. Neymiş ? Öfke bir hitabet sanatı imiş…Vay be… Daha neler görüp,neler öğreneceğiz…

Ordu Kuzey Irak’ta…Kara harekatı başladı…Televizyon ana haber sunucuları sıfır noktasından naklen yayında…Eski askerlerin hepsi birer terör ve harekat uzmanı. Şehit cenazeleri gelmeye başladı. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Analar,babalar,gelinler,çocuklar ağlıyor. Televizyonlar,gazeteler bu acıları malzeme yapıyor.

Türkiye’nin gündemine harekat girmişken Cumhurbaşkanı aynı saatlerde on gün beklettiği Anayasa’daki türban değişikliklerini onaylıyor. Bir de koltuk ve yüzde hesabı yapıyor… Sanırsın ki bu hesaba göre çoğunluğun yaptığı her iş yasaya,Anayasa’ya uygun.

Bu arada Tuzla tersanelerinde işçiler ölüyor.

Yeni Sosyal Güvenlik Yasası ile çalışanların ve emeklilerin kazanılmış hakları geriletilirken,milletvekillerine kıyak emeklilik getiriliyor.

2B arazisi olarak adlandırılan ormanların satışı için hazırlıklar devam ediyor.

Cargill’in yeni af yasası da komisyonlarda hazırlanıyor. Bir milletvekili,Bursa’nın,Türkiye’nin sorunlarını bırakmış Cargill affını tekrar çıkarmak için çalışıyor…Sanırsın ki Cargill milletvekili…

Türkiye’de bunlar olurken dışarıda neler oluyor ?

17 Şubat’ta Kosova bağımsızlığını ilan ediyor. Avrupa’nın bir devleti daha oluyor. Kosovalı Arnavutlar sokaklarda ABD ve AB bayraklarıyla zafer şarkıları söylüyor. İlk tanıyan ülkelerden bir de Türkiye.

Sırplar öfkeli. Ortalığı ateşe veriyorlar.Balkanlar yine yanıyor…Balkanlar yine kaynıyor…Haydi hayırlısı.

Bu yazıyı yazarken Muammer Ketençoğlu’nun “Balkan Yolculuğu” isimli müzik CD’sinden hareketli,öfkeli,neşeli,acılı her dilden Balkan türkülerini dinliyorum.

Balkanlar benim Anadolu’dan sonra tarihine,coğrafyasına,kültürüne en çok ilgi duyduğum bir bölgedir.Bu nedenle Balkanlar üzerine yazmak istediğim çok yazı konusu var.Balkanlarla ilgili okuduğum bir yazıdaki değerlendirmeyi özellikle son cümlenin altını çizerek sizinle paylaşmak istiyorum.

“Tarih boyunca Avrupa'nın hiçbir bölgesi Balkan yarımadası kadar saldırı, istila ve işgale uğramamıştır. Bölge Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Sırplar, Türkler, Avusturyalılar ve daha başka uluslar tarafından uzun yıllar boyunca yönetildi. Balkanlar'ın yerli halkı olan topluluklar kısa süreli dönemler hariç tarih boyunca hep başka milletlerin idaresi altında yaşadılar.”

Bağımsızlığını (!) ABD ve AB emperyalizmine borçlu olan 10 günlük Kosova Devleti’nin Balkanların tarihine nasıl bir katkısı ve etkisi olacağını ileriki günlerde ve yıllarda göreceğiz.

Bu haftalık da bu kadar…Dışarıda bahar güneşi, papatyalar ve kır laleleri beni çağırıyor.

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 27 ŞUBAT 08

Hiç yorum yok: