18 Şubat 2008 Pazartesi

KAR ve YAŞAM ÜZERİNE…

*

Bu sabah kar var İstanbul’da… ”Bu sabah yağmur var İstanbul’da…” diye başlayan bir şarkı aklıma düştüğü için Pazar günü yazdığım bu yazıya böyle başladım. Bu kez meteorolojinin tahmini tuttu ve bu Pazar sabahı İstanbul karlı bir güne uyandı .Gün boyu süren kar yağışının sonuçlarını haberlerden izliyoruz. İstanbul kara teslim oldu… Yarın okullar tatil…İstanbul-Edirne yolu kapandı…

Eskiden beri söylenir. İstanbul’a kar yağınca Anadolu’ya kış gelir. Bu bizim medyaya ince bir eleştiridir aslında. İstanbul merkezli medya ancak İstanbul’a 5 cm kar düştüğü zaman Anadolu’daki kışı hatırlar. Bu kez hem İstanbul hem Anadolu kar altında. Sadece İstanbul-Edirne değil,Bursa-Ankara,Ankara-Konya gibi ana yollar da kapalı. Yüzlerce tali yol ve binlerce köy yolu da kapalı… Kar yağdı böyle oldu.

Kar yağışı her insanda farklı duygular uyandırır. Kar yağışı büyük kentin çocukları için tatildir,eğlencedir. Kardan mahsur kalan dağ köylerindeki çocuklar için öylemidir ?

Kar yağışı büyük kentlerin yaşam sıkıntısı olmayan insanları için kayak merkezlerine gitme fırsatıdır. Onlar için bazı televizyonlar Uludağ’ın,Kartalkaya’nın,Palandöken’in kar kalınlıklarını verir. Ya büyük kentlerin sokaklarında yatan insanları,çocukları,evsizleri için kar yağışı ne anlama gelir ?

Ya dağ köylerinde aylarca kardan mahsur kalan insanlarımız…Onların hastaları,onların çocukları için kar ne anlama gelir ? Siz hiç kardan mahsur kaldınız mı ? Soğuktan donarak ölme tehlikesi geçirdiniz mi ? Bu satırı yazarken 70-71 yılı kışında Bolu’nun Göynük ilçesinde kar yüzünden bir hafta mahsur kalışımı anımsadım…

O anılarımın içinde evden bozma bir okulun öğretmen ve öğrencileri de var. Kapısından,penceresinden içeri giren kar fırtınasına karşılık bir petrol bidonundan yapılmış sobanın etrafına toplanmış soğuktan titreyerek ders yapan 9-10 öğrenci ve bir öğretmen…Dışarıda bir metre kar. Ama ne kar tatili var,ne de kayak yapan çocuklar…

Şimdi dışarıda yağan karı seyrederken bambaşka şeyler düşünüyorum. Küresel ısınmayı. Büyük kentlerin bomboş kalan barajlarını,susuz,kurak geçecek bir yazın yaratacağı sıkıntıları.

Kar uzun süre yağarsa,toprağın üstünü beyaz bir örtü ile kaplarsa bir çok çirkinliğin de üstünü örter. Karın getirdiği bu örtünün üstünde kimi insanlar eğlenir,kimi insanlar acı çekerken bazı sorunlar geçici süre unutulur… Ama bu uzun sürmez. Havalar ısınır,karlar erir,okullar açılır,barajlar dolar,yollar açılır ve sorunlar ortaya çıkar. Kış geçer,bahar gelir,karla örtülü kalan topraklarda rengarenk bahar çiçekleri açar…

Dışarıda kar yağarken tüm Türkiye karla örtünürken bir başka düşünce geliyor aklıma… Toprak beyaz karla örtünürken Türkiye’nin kadınları siyah çarşafla örtünmenin hazırlığı içinde. Türban tartışması ile başlayan süreç ne yazık ki tüm kadınlarımızın siyah çarşafla,peçeyle,burkayla örtünmeye zorlanması ile sonuçlanacak gibi görünüyor.

Bahar gelecek toprak beyaz kar örtüsünü atacak. Yaşam çiçeklerle renklenecek. Çok da güzel olacak… Acaba diyorum bu türbanla,siyah çarşafla örtünen kadınlarımız da bahar gelince türbanlarını,çarşaflarını atıp çiçekler gibi ortaya çıkar mı ? Ülkemizin üstüne kara kış gibi,karabasan gibi siyasilerce örtülmek istenen bu türban sorunu bahar gelince ortadan kalkar mı ? Keşke,keşke öyle olsa…Ülkemizin kadınları da tüm dünyadaki kadınlar gibi bahar çiçekleri gibi açılsalar…

Özgürlük türbanda,siyah çarşafta değil bahar rüzgarında dalgalanan saçlardadır. Kışı severim baharın habercisi olduğu için… Başını örten kadını severim baharda saçını açacaksa,özgürlüğü siyah çarşafta değil bilimde,sanatta arayacaksa…

Kar yağarken ben bunları düşündüm…

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 20 ŞUBAT 08

Hiç yorum yok: