10 Şubat 2008 Pazar

BİR PAZAR YAZISI : TÜRBANDAN SANATA-RESİMDEN ÇİNİYE…

*
Daha önce yazdım. Burada ve Blogumda yayınladığım haftalık yazılarımı genellikle Pazar sabahları gazeteleri okuduktan sonra yazıyorum. Ulusal ve bölge basınında çok ünlü ve çok ciddi yazılar yazan arkadaşlar Pazar günleri nispeten hafif,kolay okunan,gülümseten yazılar yazıyorlar.Bu hafta ben de onlara özendim.

Biraz önce okuduğum gazetelerden bir haberin başlığını ve Le Monde gazetesinden “Türban Nasıl Bağlanır ?” başlıklı bir haber fotoğrafını internetten kopyalayıp sizinle paylaşmak istiyorum.

Sonra da size ünlü ressamımız İbrahim BALABAN’ı tanıtan bir yazıyı ve O’nun İstanbul’daki son sergisi ile ilgili izlenimlerimi paylaşacağım.

Herkes ilkokul ve ortaokul tarih kitaplarından anımsar. Osmanlı’nın son döneminde dünya Türkiye’yi “hasta adam” olarak tanıyordu. O hasta adam tarihteki yerini alırken onun yerini alan Türkiye Cumhuriyeti’ni 85 yıl sonra türbanla kafayı bozmuş ve kendi kendi ile kavgaya tutuşmuş garip bir ülke olarak ibretle izliyorlar… Düştüğümüz bu duruma sevinenler çoğunlukta. Dalga geçenler ve kışkırtanlar da var.

Seçimlerden önce Türkiye’yi AB’liğine biz sokarız diyen AKP ile en keskin AB karşıtı MHP sadece türban konusunda anlaşmakla kalmadılar. Türkiye’yi kavgaya,bölünmeye,karanlık günlere götürme konusunda da anlaştılar… 9 Şubat 08’de “Karanlık Günler” başlamıştır…

*

Dünya türban değişikliğini tartışıyor

WASHİNGTON/NEW YORK/LONDRA/PARİS/MADRİD/BONN(ANKA)

Türban değişikliğinin onaylanması dünyanın gündemine oturdu. Dünya medyası, “İslamcı hükümet, laik devletin direklerinden birini kırdı”, “Parlamento, muhafazakar İslam’ın yükselen etkisini kabul etti”, “Parlamento, son bir kavga için sahneyi hazırladı”, “Ordu sessiz kaldı”, "Tarihi karar", “Laiklere meydan okudular” gibi yorumları yaptı.” (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/8202556.asp?gid=229&sz=13272)

*




Türban Nasıl Bağlanır ?

http://istanbul.blog.lemonde.fr/


*

Türkiye’de yaşayan,okur yazar insanlar İbrahim BALABAN’ın adını “köylü ressam” olarak duymuşlardır.Bugün 87 yaşında bir delikanlı olan hemşerim İbrahim BALABAN’ın yaşam öyküsünü okumaya davet ediyorum sizi.

İbrahim Balaban (1921, Bursa, - *). Ressam, yazar.
1921'de Bursa'nın Seç köyünde dünyaya geldi. Doğduğu köyün 3 yıllık okulunda eğitim gördü. 1937 yılının son günlerinde, henüz 16 yaşındayken hint keneviri yetiştirmek suçundan cezaevine girdi, böylece ilk defa köyünden dışarı çıktı. Cezaevinde kendini avutmak için resim çizmeye başladı. Resimlerini zeytinyağına batırdığı renkli kalemlerle yapıyordu. Altı ay hapis ve üç ay da para cezasına çarptırılmıştı. Ancak para cezasını ödeyemeyince üç yıl cezaevinde kaldı. Cezasının bitmesine çok az bir zaman kala dört mahkumun saldırısına uğrayan Balaban, cezaevinden çıktıktan sonra evlendiği gün düğün evini basan hasmını öldürdü ve yeniden cezaevine girdi. 1942 ile 1945 ve 1948 ile 1950 yılları arasını Bursa Cezaevi'nde geçirdi.
Balaban, Bursa Cezaevi'nde kendisinden 20 yaş büyük olan Nazım Hikmet Ran'la tanıştı. Onun desteği ve ilgisi sayesinde resim yeteneği ortaya çıktı ve gelişti. Nazım Hikmet, Orhan Kemal’i hikayeci, Balaban’ı ise ressam olarak yetiştirmek istiyordu. İbrahim Balaban cezaevinde resmin yanı sıra felsefe, sosyoloji, ekonomi-politik konularında pratik bilgiler edindi. Ressam, Nazım Hikmet'li günlerini ileriki yıllarda yazdığı Şair Baba ve Damdakiler kitabında anlatmıştır.
Balaban, “Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu, yani sanatsal biçimini oluşturur. “ kuramını ortaya koyduktan sonra yaptıklarını sanat olarak değerlendirmeye başladı ve ilk sergisini 1953'te İstanbul’da, Fransız Kültür Merkezi'nde açtı. Sonraki yıllarda hem Türkiye'de, hem de yurtdışında pek çok sergi açtı. 1961'de Yeni Dal Grubu sergisindeki bir tablosundan dolayı yargılandı, ancak aklandı. Yine 1968'de Gazi Dergisi'nde basılan bir tablosundan dolayı yargılandı; ondan da aklandı. 1969’da Adana’da sergilediği resimleri saldırıya uğradı.
Resim eleştirmenleri kendisini "Anadolu insanının yaşamından ve halk efsanelerinden yola çıkarak toplumsal gerçekçi yapıtlar üreten ressam" olarak tanımlarlar. Balaban, sanat hayatını Dağınık, Nakışsı, Ağır Aksak, Oyuncaksı, Tutsak, Özgürlük gibi dönemlere ayırır. Önceleri köy yaşamının yoksulluğunu, köylü üretim araçlarını resmeden sanatçı, giderek destanlara, halk inançlarına, kahramanlarına, söylencelere, mitolojiye uzanır. Giderek kente göçü, kentteki yaşam ve demokrasi mücadelesini ele alır. Son dönemde Anadolu Erenleri ve Bereket Anaları'nı resimler.
Kendisi aynı zamanda yazar olup, yayımlandığı çeşitli kitapları bulunmaktadır.
Ressam, son olarak desen çalışmalarını 2005'te İstanbul'da sergilemiştir.
Hapiste birlikte yattığı Nazım Hikmet de, onun bir tablosundan etkilenerek şu dizeleri yazacaktır: "İşte seyreyle gözüm, işte insan / Dağın, taşın, kurdun efendisi. / İşte poturunda yamalar, / İşte karasaban, / İşte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarıyla öküzleri..."
İlk evliliğinden iki erkek, bir kız çocuğu ve dört torunu vardır. 1955 doğumlu oğlu Hasan Nazım Balaban da kendisi gibi ressamdır.”
(http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0brahim_Balaban)

*
İşte bu ünlü ressamımız İbrahim BALABAN bir ilke daha imza attı. Geçen yıl İZNİK MAVİ ÇİNİ ile ortak bir projeyi yaşama geçirdiler. Anadolu kültürünü ve insanını kendine özgü tarzı ile resim sanatında yaşatan İbrahim BALABAN bu resimlerini tarihi İznik çinilerine de işleyerek ölümsüzleştirdi. İznik Mavi Çini’nin yetenekli emekçilerinin özverili ve özenli çalışmaları ile ortaya çıkan bu güzel eserlerin bir kısmını imalat aşamasında görmüştüm.

Geçtiğimiz Cuma günü bu eserleri toplu olarak İstanbul Teşvikiye’deki Doruk Sanat Galerisi’nde halen süren sergide görme şansına eriştim. Sergiyi gezerken bir an kendimi Barselona’daki Picasso Müzesi’nde hissetim. Sanat adına,kültür adına,tarih adına,Balaban adına,İznik Çinisi adına heyecanlandım,hüzünlendim ve umutlandım.

01 Şubat’ta açılıp 14 Şubat’ta kapanması düşünülen bu keyifli sergi talep üzerine 10 gün daha uzatılacaktır. Tüm İzniklilere ve sanatsever dostlarıma izlemelerini öneriyorum.Bu sergide sergilenen eserlerinden ikisinin fotoğrafını sizlerle paylaşıyorum.










İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 13 ŞUBAT 08

Hiç yorum yok: