31 Aralık 2007 Pazartesi

ESKİ-YENİ ve GİDEN-GELEN

Ben bu yazıyı 2007’nin son günü yazıyorum.Siz DOĞUŞ okurları 2008’in ikincü gününde okuyorsunuz.

Yılların değişim günlerine yerleşmiş tanımıyla “Yılbaşı” diyoruz.Yılbaşı herkes için farklı anlamlar ifade ediyor.Kimisi için kötü geçen “eski-giden” yıldan kurtulma,”yeni-gelen” yıldan umut beklentisi.Kimisi için bir piyango bileti ile zengin olma hayalleri.Kimisi için çılgınca eğlence.Kimisi için eski yılda yapılan hataları yeni yılda tekrarlamama konusunda bireysel kararlar almak.Yıllardır içilen sigarayı yeni yılda bırakmak.Geçen yıl gidilemeyen tatile bu yıl gitmek.Geçen yıl yaşanan hastalıkların bir gecede geçmesi ve sağlıklı bir yeni yıl beklentisi...Herkese göre bir değişim gecesi yılbaşıları.

Kimisi de yeni yıl kutlamanın,yeni yılda eğlencenin günah olup olmadığını tartışıyor.Ya da yeni yıl eğlencelerine alternatif “zikir geceleri”ne katılmayı tercih ediyor.Yeni yılda eğlenceyi seçenlerden bir kısmı lüks otellerde veya mekanlardaki çılgınlıklara hazırlanırken,bir kısım insanda bir çok dünya kentinde olduğu gibi yeni yılı meydanlarda karşılamaya hazırlanıyor.Oldukça büyük çoğunluk ta kendi evinde aile bireyleri ile özel bir yemek yemeyi ve televizyon seyretmeyi tercih ediyor.

Devlet kurumları ve özel şirketler için de bu yıl değişiminin anlamı giden-eski yılın hesaplarının kapatılması,yeni yıla ait hedeflerin ve bütçenin belirlenmesi olarak bir anlam taşıyor.

Yılın son gününün gazete ve televizyonlarında da geçen yıl neler oldu,eski-giden yılın önemli olayları bir sayfada geniş yer alırken diğer sayfada yeni yılda neler olacak,yeni yıldan neler bekleniyor sorularına yanıtlar verilmeye çalışılıyor.

Kısacası yılbaşı,giden,eski yılın uğurlanması,gelen,yeni yılın karşılanması için tüm dünyada tüm insanlar için bir anlam ifade ediyor.Eski yıllarda bu yeni yıl kutlamalarında insanlar birbirlerine çok renkli tebrik kartları göndererek kutlama yaparlardı.Yılbaşlarında,bayramlarda tebrik kartı basmak ve satmak için bir sektör oluşmuştu.Özellikle postahanelerin önünde ve ana caddelerde tebrik kartı satanların açtığı rengarenk standlardan ve kalabalıktan yürümek zorlaşırdı...İnsanın “hey gidi yıllar hey...” diyesi geliyor.

Şimdilerde teknolojik olarak tebrik kartları da değişti.Ya bilgisayardan e-posta yoluyla renkli kartlar gönderiliyor,alınıyor ya da cep telefonlarından mesajlarla yeni yıl kutlanıyor.

Bireysel ve toplumsal olarak yılbaşı sizin için ne anlama geliyorsa,içinizden nasıl geliyorsa öyle kutlayın.Sadece yeni yıldan mucizevi değişiklikler bekleyenler için bir uyarım var.Şu halk deyimini unutmayın. “GELEN GİDENİ ARATIR !”

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !

02 OCAK 08 İZNİK DOĞUŞ

25 Aralık 2007 Salı

İZNİK’TEN

Bildiğiniz gibi benim DOĞUŞ Gazetesi’ndeki köşemin adı “İZNİK’TEN” ama ben uzunca bir süredir yazılarımı İznik dışından yazıyorum.Bu yazımı ise 24 Aralık sabahı İznik’ten DOĞUŞ’un bilgisayarından yazıyorum.

Bu yazıya başlamadan önce İznik’te yayınlanan yerel gazetelerin geçen hafta yazdıklarına baktım.Bazı haberleri ve köşe yazılarını okudum.

Bu köşede yerel basının yayınlandıkları belde ve bölge için önemi üzerine birkaç kez yazdım.Yerel basının yayınlandıkları beldeni haberleri ile o beldenin nabzını tuttuklarını düşünüyorum.O gazetelerde köşe yazısı yazan arkadaşlarımın da hem yaşadıkları beldenin hem de ülkenin sorunlarını belde halkıyla paylaşması olarak görüyorum.

Bu bağlamda üç yazıyı çok beğendiğimi burada ifade etmeliyim.Beğendiğim yazılardan ilki Turgut TUNA Hocamın DOĞUŞ’ta yayınlanan “Nereden Nereye ?” başlıklı yazısı. Bu kasabanın sosyo-ekonomik yapısını bilimsel yöntemle açıklayan Turgut TUNA Hocamın daha sık yazı yazmasını diliyorum.Yine DOĞUŞ’ta yayınlanan Soner İLHAN’ın “İZNİK VE TARIM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER-2” başlıklı yazısı çok güzel ve yararlı bilgiler içeren yazısı.Beğenerek okuduğum üçüncü yazı ise Ömer CENGİZ Hocamın İZNİK Gazetesi’nde yayınlanan “EVET Mİ – HAYIR MI ?” başlıklı yazısı oldu.Yerel basından okuduğum özellikle bu üç yazıyı burada tekrar andım ki okuyamayanlar bulup okuyabilsinler diye.

İZNİK Gazetesi’ni ne yazık ki sadece İznik’e geldiğim zamanlar okuyabiliyorum…

Yerel basının diğer gazetelerinde Bayram reklamları da çok ilginçti…

Bu hafta İznik’te olup biteni yerel basından izlemek benim için keyif verici idi.Bu arada İznik’te dikkati çeken en önemli olay ise Ayasofya’da restorasyonun başlamış olması idi. Önümüzdeki haftalarda Ayasofaya’nın restorasyonu konusunda yazılar yazacağım ama şimdilik sadece iki hususa değinmek istiyorum.Biri olumlu biri olumsuz.

Olumlu olandan başlayalım.I.Murat Hamamı,Kültür Merkezi,Kırgızlar Türbesi onarımlarında ısrarlarımıza rağmen bir türlü asılmayan restorasyon-inşaat bilgi tabelalarının bu defa asılmış olması.Onarımın kim tarafından,kime kaç paraya yaptırıldığı,işin ne zaman başlayıp ne zaman biteceği bilgilerinin açıklanmasını olumlu buluyorum.Yukarıda bahsettiğim onarımlarda bu bilgilendirmenin neden yapılmadığını sormaya ve merak etmeye devam edeceğiz…

Ayasofya’nın restorasyonundaki ilk göze çarpan olumsuzluk ise yapının önüne ve cadde tarafına çekilen çirkin perde.Binanın önünü kapatan bu çirkin perde nedense arkasına çekilmemiş…Yani yarısı perdeli yarısı perdesiz.Aslında hiç olmasa daha iyi olacak…

İzniklilerin bu Ayasofya restorasyonunu dikkatle izlemelerini öneririm.Bakalım yarım perdenin arkasından ne çıkacak ?

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 26 ARALIK 07

17 Aralık 2007 Pazartesi

İZNİK FOTOĞRAFLARIM





DOĞUŞ’un bu sayısı “bayram özel sayısı” olduğu için siyaseti,sorunları bir kenara bırakıp keyifli bir yazı yazmak istedim.Bu nedenle affınıza sığınarak biraz kendimden,hobilerimden bahsetmek istiyorum.

Hobby (Hobi) İngilizce bir sözcük.Türkçe’de de maalesef çok sık kullanılıyor.Meslek dışı merak,meraklar anlamında kullanılıyor.Bu anlamda fotoğraf çekmek benim 25 yıldır sürdürdüğüm meraklarımdan birisi.Son yıllarda bu merakım daha da arttı.

Fotoğraf,teknolojik yeniliklerle (filmden dijitale geçiş) toplumda daha çok sayıda insanın ilgisini çeken yaygın bir sanat dalı.Bir çok üniversitede fotoğraf bölümleri var.Bu nedenle fotoğraf üzerine yazılacak çok şey var.

Son yıllarda çektiğim fotoğraflarımı internet ortamında,üyesi olduğum fotoğraf kulüplerinde fotoğraf dostlarımla paylaşıyorum.İlk fotoğraf sergimi de bu yılın temmuz ayı içinde Hong Kong’ta açtım.İnşallah günün birinde İznik’te de bir fotoğraf sergisi açma olanağı bulurum...

Fotoğraf arşivimde çok sayıda İznik fotoğrafı var.Bunlardan ikisinden söz etmek istiyorum.

Hong Kong’ta açtığım sergide 25 fotoğrafımı sergiledim.Bunlardan 5 tanesi İznik’ten çekilmiş fotoğraflardı.Sergimin sonunda fotoğraflarımdan birini sergimi gezmeye gelen Hong Kong Başkonsolosumuza hediye ettim.Birini de sergimin açılışında ve sergi süresince bana yardımcı olan,kendisi de fotoğraf sanatçısı olan Hong Konglu öğretmen arkadaşıma hediye etmek istedim ve seçimi kendisine bıraktım.25 fotoğrafın içinden seçtiği fotoğraf benim geçen yıl Haziran ayında İznik’te çektiğim “İznik Gölü’nde Akşam Oldu...” adını verdiğim fotoğrafımdı...Bana ”Bu güzel gölde fotoğraf çekmek için Türkiye’ye geleceğim.” diyen Hong Kong’lu dostumu unutmadım.

Bu yıl 19 Mayıs’ta dostlarımı İznik’e getirmiştim.Onlara İznik’i gezdirdim.19 Mayıs sabahı da erken saatlerde fotoğraf makinemi kapıp Çamlık Motel’den Darka’ya kadar bir yürüyüş yaptım ve fotoğraflar çektim.O fotoğraflarımdan birini de 23 Mayıs 07 tarihinde üyesi olduğum FFC (FotoFanClub) de “İznik Gölü’nde huzur-1 “ adıyla yayınladım.Fotoğraf dostlarım tarafımdan bu fotoğrafım çok beğenildi.

16 Aralık 07 Pazar akşamı bir e-mail (eloktronik posta) aldım.Sizinle de paylaşmak için aynen aktarıyorum.

“Merhabalar Hüseyin Bey, 23.5.2007 tarihinde fotofanclub'a yüklemiş olduğunuz İznik Gölü'nde Huzur_1 isimli fotografınızın yağlı boya çalışmasını yapmak için sizden izin rica etmiştim. Sizde ricamı kırmamıştınız. Ancak aynı atelyede resim çalıştığım bir arkadaşım "bu fotografı ben çalışayım lütfen " deyince bende onu kıramadım. Bu iletinin ekinde fotografınızın yağlıboya çalışmasının fotografını size gönderiyorum. Sizin de bildiğiniz gibi resim fotograftan biraz farklı oluyor. objelerin yerlerini değiştirebiliyoruz. O nedenle sandalı biraz sola almanın resimsel anlamda daha doğru olacağı düşünülerek sandalın yeri değiştirildi. Umarım beğenirsiniz. Selamlarımla.FFC den S. P. “


İznik Gölü’nde Huzur-1 isimli bu fotoğrafımı ve bu fotoğraftan esinlenilerek yapılan resmi siz dost okurlarımla DOĞUŞ’ta Siyah-Beyazda olsa paylaşmak istiyorum.Merak edenler İnternetteki web-blog sayfamdan ( http://huseyinay.blogspot.com/ ) renklisine bakabilir.

Tüm İzniklilerin ve dostların bayramını kutlar,sağlıklı ve neşeli bayramlar dilerim.

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 19 ARALIK 07

10 Aralık 2007 Pazartesi

KYOTO’YA EVET !





Aslında bizim medyamız tüm dünyayı ilgilendiren yaşamsal konulara yer vermek yerine magazin haberlerine daha çok yer verse de ve siz bu konuyla özel olarak ilgilenmeseniz bile son yıllarda televizyonlarda,gazetelerde iklim değişikliği,küresel ısınma,kuraklık haberlerinin,tartışmalarının arttığının farkında olmalısınız.

Dünyamız ve geleceğimiz büyük bir tehlike altında.Bu dünyanın duyarlı insanları,bilim insanlarının uyarıları ile insanlığın kendi felaketini ve sonunu hazırladığının farkına son 30 yılda vardı.Felaketin boyutlarını farketmeyenler ise sadece dünya sorunlarından habersiz büyük kitle değil dünyamızı kirleten başta ABD olmak üzere sanayileşmiş ülkelerin dünyayı yönettiğini sanan yöneticileridir.

Dünyada küresel ısınma,iklim değişikliği,kuraklık haberlerinde son cümle mutlaka Kyoto Protokolüne,Kyoto Sözleşmesine,Kyoto’yu imzalayan ülklere ve imzalamayan ülkelere gelir.

Nedir bu Kyoto Sözleşmesi ?

Bu gazetenin ve yazının sınırları içinde kısaca anımsatalım.

Küresel ısınmanın önlenmesi için hazırlanan ilk uluslararası belge olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 1992’de Rio’da yapılan Yeryüzü Zirvesi sırasında imzaya açıldı ve 21 Mart 1994’te yürürlüğe girdi.Küresel ısınmanın önlenmesi için sera gazlarının sınırlandırılmasını öngören bu çerçeve anlaşmanın bağlayıcılığı yoktu.

UNFCCC’nin yürürlüğe girmesinden sonra her yıl BM tarafında konferanslar (COP) düzenlenmeye başladı ve bu konferansları üçüncüsünde Japonya’nın Kyoto kentinde Kyoto Protokolü kabul edildi.Kyoto Protokolü,taraf olan sanayileşmiş ülkelere,2008-2012 yılları arasında 1990 seviyesine göre belirli bir sera gazı indirimi hedefine ulaşmayı şart koşar.Ortalama % 5,2 olan bu indirim hedefi ülkelere göre değişir.En yüksek hedefe sahip Avrupa Birliği,% 8’lik sera gazı indirim hedefini kabul etmiştir.

Kyoto Protokolü,bilim insanlarının küresel ısınmayı önlemek için gerekli olduğunu açıkladıkları düzeyin (2030’a kadar % 60,2050’ye kadar % 80-95) çok altındadır.Üstelik sorumlu ülkeler bu hedeflere ulaşmak için gereken önlemleri almamaktadır.Bu ülkelerden tüm dünya sera gazı emisyonlarının % 25’inden tek başına sorumlu olan ABD’nin ve % 1,5’luk paya sahip olan Avustralya’nın imzalamaması nedeniyle protokol yara almıştır.

Kyoto Protokolü’nü neredeyse tüm dünya ülkeleri imzaladı.Geçen haftaya kadar Kyoto’yu imzalamayan üç ülke vardı.ABD,Avustralya ve Türkiye !

Bu ülkelerden Avustralya’da çevre tartışmalarının damgasını vurduğu seçimler yapıldı.Kyoto Protokolü’nü imzalamamakta direnen John Howard Hükümeti gitti ve Avustralya’nın yeni başbakanı Kevin Rudd,hükümetin ilk icraatı olarak Kyoto Protokolünü onayladı.

Böylece sanayileşmiş ülkelerden bu protokolü imzalamayan tek ülke ABD kaldı.Sanayileşmekte olan ülkelerden de tek ülke Türkiye !

Türkiye çerçeve sözleşmenin imzaya açıldığı Rio zirvesinde Başbakan Süleyman Demirel tarafından üst düzeyde temsil edildiği halde sözleşmeye imza atmamıştır. Bir OECD ülkesi olduğu için çerçeve sözleşmenin Ek-1 listesinde yer alan Türkiye, sözleşmeyi imzalamak yerine listeden çıkmak için lobi yapmayı tercih etmiştir.

Türkiye küresel ısınma konusunda her zaman çok yavaş davranan,uluslararası mekanizmaların çevresinde dolaşmaya ve zaman kazanmaya çalışan bir ülke olmuştur.Sözleşmenin getirdiği en önemli yükümlülük olan sera gazı envanterini ancak 2006 yılında,yani sözleşmenin imzalanmasından 14 yıl sonra Birleşmiş Milletler’e sunabilen Türkiye’nin,bu envanterde 1990-2004 yılları arasında sera gazlarını 170 milyon tondan 357 milyon tona çıkardığı,yani % 110 artışla rekor kırdığı ortaya çıkmıştır.Bu rakamlarla % 1,3’lük paya sahip olduğu ve dünyanın en fazla sera gazı üreten 13.ülkesi olduğu ortaya çıkan Türkiye,geçen hafta Avustralya’nın da imzalaması ile tüm dünyada Kyoto’yu imzalamaktan kaçan iki ülkeden biridir.

ABD ve Türkiye !

Gelecek hafta Endonezya’nın Bali adasında BM İklim değişikliği konferansı yapılacak.

Bu konferans öncesi iklim değişikliğine,küresel ısınmaya duyarlı milyonlarca insan 8 Aralık Cumartesi günü dünyanın tüm kentlerinde seslerini duyurmak için sokaklardaydı.Dünya kentleriyle eş zamanlı olarak 8 Aralık Cumartesi günü İstanbul Kadıköy Meydanı’nda Küresel Eylem Grubu’ (KEG) nun öncülüğünde binlerce insan bir araya geldi.

BM Bali Konferansı öncesi Hükümetin Kyoto’yu imzalayarak ABD’nin yanında tek ülke kalmanın utancından kurtulmasını istedi.

ABD’den izinsiz tek adım atamayan bu hükümet bu hafta Kyoto’yu imzalayarak bir sürpriz yapabilir mi ?

Emperyalist şirketlerin Kazdağları’nı yok etmesine seyirci kalan,dünyayı kirleten fosil enerjiler (kömür ve petrol) yerine rüzgar ve güneş enerjileri için hiç bir adım atmayan,bunun yerine Nükleer enerjide çözüm arayan,ormanları yakanları teşvik etmek için 2B yasasını çıkarmakta ısrar eden,göstermelik ağaçlandırma kampanyaları düzenleyen bu hükümetin ABD’den izin almadan Kyoto’yu imzalaması mümkün değil ama insan safça da olsa umut etmek istiyor.

8 Aralık’ta ben de Kadıköy’de idim.Dünyamızın geleceği,çocuklarımızın,torunlarımızın geleceği için Hükümetimizin Kyoto’yu imzalamasını isteyenlerin sesine sesimi kattım.İkisini burada paylaştığım fotoğraflar çektim.

Bir yurttaş olarak bir de buradan haykırıyorum...

KYOTO'YA EVET !

KYOTO'YU İM-ZA-LA !

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 12 ARALIK 07

3 Aralık 2007 Pazartesi

YANIT YERİNE KİLİT

Geçen haftaki yazımda;Bu gazetede geçen yıl Kırgızlar Türbesi ile ilgili yazdığım yazıları anımsatarak yazılarıma bir yıldır yanıt beklediğimi yazdım.

Kimden yanıt bekledim ?

TBMM’de Hükümet adına söz veren dönemin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’den yanıt bekledim.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden veya Bursa Bölge Müdürlüğü’nden yanıt bekledim.

Bursa Anıtlar Kurulu’ndan,

Bursa Valililği’nden,

İznik Kaymakamlığı’ndan yanıt bekledim.

Konuyla ilgili Hazırlık soruşturması açan,tanık olarak ifademi alan İznik Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bir “Takipsizlik Kararı” veya bir “İddianame” bekledim...

Geçen hafta belirttiğim gibi hiç bir kurumdan,hiç bir kimseden tek bir satır yanıt alamadım...

Türkiye hukuk devletiydi... Hükümet ve İdare şeffaftı...Yargı bağımsızdı...Bu ülkede Bilgi Edinme Yasası yürürlükteydi...

Benim bu gazetede yazdıklarım noktasına,virgülüne kadar doğru.

Fotoğraflarıyla kanıtlı.

Bu nedenle konu ile ilgili hiç bir kurum veya kişi inkar edemez.

Kabul de edemiyorlar.

Çünkü yazdıklarım kabul edildiğinde ilgililer hakkında yasal işlem de yapılması gerekir...

Benim yazdıklarıma görevli olmayanlardan,kendilerini yerel basın sanan arkadaşlardan “yalan” diyenler oldu.Ama kalkıp Kırgızlar Türbesi’ne kadar gidip bakma,görme zahmetine bile katlanmadıkları için ben onları ciddiye bile almadım...Onlar sadece plaket törenlerini izlediler ve yazdılar...
Bu yazıdan sonra biraz utanıp gidip bakmaya kalkarlarsa Kırgızlar Türbesi’ne giremeyecekler...

Benim yazdıklarıma bir yıldır tek satır yanıt veremeyenler Kırgızlar Türbesi’nin kapısını kilitlemişler...

Evet yanlış okumadınız.Kırgızlar Türbesi’nin kapısında kilit var.

Dünyada ve Türkiye’de hiç kilitli türbe var mı ? Gördünüz mü,duydunuz mu böyle bir şey...

Geçen hafta İznik’teydim.Yazdıklarımı takip etmek için Kırgızlar Türbesi’ne de tekrar gittim ve gördüm.

İkinci restorasyon ve tadilatta yapılan değişiklikleri gördüm.Duvar sıvaları ve badanası yenilenmiş.İçlerinde mezar olmayan boş sandukaların yeşil örtüleri üzerine üstünde arapça yazılar olan ikinci bir örtü konmuş.

Veee...Türbenin kapısına kilit vurulmuş...Neden acaba ?

Herhalde boş sandukalar çalınmasın,odun yerine yakılmasın diye...Başka bir neden aklıma gelmiyor...

Kent mezarlığı içinde,Kılıçaslan Caddesi,Lefke Kapı yakınlarındaki Çandarlı Türbeleri ve İznik’teki tüm türbeler harap vaziyette dururken iki yılda iki defa restorasyon geçiren,mezarları yok edilip mezar yerine boş sanduka konulan,bahçesine heykel yapılan,kapısına kilit vurulan Kırgızlar Türbesi’nin adının da değiştirilmesini öneriyorum.

Kilitli Türbe,Mezarsız Türbe veya Heykelli Türbe...Hangisini beğenirseniz.

Bu arada yerel ve bölge basınında Ayasofya Müzesi’nin restorasyon ihalesinin yapıldığını,restorasyonun yakında başlayacağını okuyorum.

Restorasyon adı altında Kırgızlar Türbesi’nin mezarlarını yok edenlere hiç güvenim yok.İznik’in en eski tarihi eseri Ayasofya Müzesi’ni de restorasyon adı altında,1700 yıllık mozaik ve freskleri tahrip ederek,burayı da camiye çevirmelerinden kuşku duyarım.

Mezarsız,heykelli ve kilitli türbeyi gördükten sonra haksız mıyım ?


İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 05 ARALIK 07