AHTAPOTUN KOLLARI
Önceki yıllarda yazdığım gibi Ocak ayı yaşadığımız alışılmadık ölümler nedeniyle bir “hüzün ayı”… Bu ayda belleğimize kazınan isimler ve onların ölüm günleri vardır. Bu nedenle hüzün ayı Ocak’ta yazı yazmakta da, söz söylemekte de hep zorlanmışımdır… Bu ayda o tarihleri ve isimleri düşünmeden gündemdeki diğer konuları yazmak içimden gelmez.
Onları bir kez daha hüzünle, özlemle anarak başlayayım bu haftaki yazıma…
13 Ocak 08 Sevgili Dostum Yücel ÖZEL,
19 Ocak 07 Hrant DİNK,
24 Ocak 93 Uğur MUMCU,
31 Ocak 90 Muammer AKSOY…
Hiçbirinin yeri doldurulamıyor. Beynim çalıştığı sürece anılarımda ve yüreğimde yaşayacaklar…
*
Bundan böyle 09 yılının Ocak ayını da İsrail’in Gazze’de öldürdüğü çocuklarla anımsayacağız. İlk saldırı gününden gelen Gazzeli çocukların ölüm fotoğraflarını yaklaşık bir aydır blogumdan kaldırmadım. Üstüne daha yenileri eklendi. Bu ay fotoğraf sitelerinde neşeli çocuk fotoğrafı paylaşarak andım Gazzeli çocukları… Bugünlerde “geçici bir ateş kes” var gibi görünüyor ama “Barış” Filistin’e ve Irak’a henüz çok uzak…
*
Dünya savaşla ve küresel ekonomik krizle boğuşurken biz Türkiye’de 29 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerin aday şovları ve “bir deli” ile uğraşıyoruz…
*
Yerel seçimlerde kentin ya da beldenin sorunları konuşulmuyor… Varsa yoksa koltuğa kim oturacak, hangi partiden oturacak ? Partilerinden aday gösterilmeyen mevcut başkanlar koltuğu kaptırmamak için parti parti dolaşıyorlar. Kim kabul ederse… İlke milke hak getire… Beş yıl boyunca demediğini bırakmadığı rakip parti birden yeni parti oluyor… Beş yıl boyunca seçimlere bir programla hazırlanmayan ve kendi içinden bir aday bile çıkaramayan parti de hazır başkanla seçime girerse tarihin tekerrür edeceğini geçen seçimi diğer partiden kazanan başkanın bu seçimleri kendi partisinden kazanacağını sanıyor. Yerel seçimlerin bu “Zübük” adayları bana Aziz Nesin’i anımsatıyor…
*
Çocukluğumdan anımsadığım bir halk deyişi var. “Bir deli kuyuya bir taş atar kırk akıllı çıkaramaz.”
Bırakın kırk kişiyi tam yetmiş milyon insan Tuncay Güney isimli bu “deli”nin Türkiye’de “Ergenekon” adı verilen kuyuya attığı taşı çıkarmaya çalışıyor ama nafile…
Bütün medya bu deliden söz ediyor…Devletin televizyonu bile bu delinin saçmalıklarını dört saat yayınlayabiliyor… Bu Ergenekon soytarılığının temelinde bu deli var da “akıllı” olması gereken devlete ve medyaya ne demeli… Bu delinin saçmalıklarını ciddiye alan Vakit, Taraf ve diğer yandaş medya bırakın olayı haber yapmayı yeni operasyon dalgalarında kimlerin evini basılacağını, kimlerin gözaltına alınacağını bile söylüyorlar. Haklarında hukuka uygun bir iddianame bile olmayan, henüz yargılanmayan insanları bile yargılayıp hükümlerini veriyorlar…
Meğer biz farkına varmadan Türkiye’de hukuk sistemi değişmiş. Artık yeni sistemde yargılamayı yargıçlar değil yandaş medya yapıyor, hükümleri de yargıçlar değil bu medyanın yazı işleri kadrosu veriyor. O zaman Silivri’deki mahkemeye ne gerek var ?
Sonuç olarak bu Ergenekon’un ne operasyon dalgası biter, ne bu davası biter… Kısacası “ömür biter bu dava bitmez…”
*
Bu arada biz TRT 2’de bir delinin hikayelerini aval aval dinlerken TRT 3 Meclis TV, AKP’li vekillerimizin ormanlarımızı talancılara peşkeş çekmek anlamına gelen “ 2 B “ yasal değişikliğinin yapıldığı haberini vermiş. Haberiniz var mı ?
*
Deniz dibinin esrarengiz sürüngen canlıları ahtapotlar hakkında ne biliyor sunuz ?
Ahtapot deyince benim aklıma önceleri sadece bu deniz canlısından yapılan salatası ve de Beşiktaş’ta sık sık gittiğim Ahtapot Restaurant gelirdi… Sonraları deniz canavarı olarak tanımlandıkları mitolojik öyküler ve “ Ahtapotun kolları” deyimi.
Bilgi paylaşınca değerlenir… Size ahtapotlar hakkında edindiğim yeni bilgilerden bir kaçını kısaca aktarmak istiyorum.
“Ahtapotlar denizlerde yaşayan en esnek canlılar. O kadar esnekler ki, 2-2,5 cm'lik bir delikten geçebilirler. Gövdelerinde kılçık, iskelet olmadığı için çok küçük boyutlara büzebilirler kendilerini.
Ahtapotların ömürlerinin kısa olması (yaklaşık 300 çeşit ahtapot var en uzun ömürlü tür 5 yıl, sıradan türler 6 ayda bu dünyadaki işlerini tamamlayıp gidiyorlar) onların bazı yetenekler geliştirmesine neden olmuştur. En güzel özellikleri oldukça iyi öğrenme yeteneğidir. Ömürleri kısa olduğu için ebeveynler yavrularına eğitim veremeden ölür böylece ahtapot bireyleri bütün davranışlarını kendi başlarına öğrenirler. Beden büyüklerine göre de oldukça güçlü hayvanlar oldukları için çok ilginç işler yapabilirler. Akvaryumdan kaçıp küvete giden, beslenmek için balıkçı teknelerine giren ahtapotların hikayeleri yaygındır. Ahtapotlar da hem kısa süreli hem uzun süreli hafıza bulunduğu da ispat edilmiştir.
Ahtapotların sinirlerinin çoğu kollarında bulunur, bu yüzden şekilleri algılayamazlar. Durumları file dokunan körlere benzer. Asla tam şekli bilemezler. Ama dokundukları şeyin tadını alabilirler. Dokunma duyuları bu derece hassastır.
Denizden ne çıksa yerim düsturu ahtapotların da yenebilir olduğunu gerektirir. Türüne göre kolları ve/veya kafaları pişirilir yenir. Ahtapotların kollarını düğümleyip, canlı canlı sosa batırıp yiyenler de var. Bu daha çok Kore’de yaygın bir yemek.
Ahtapotlar doğal ortamlarında köpek balıklarını bile yer yutabilir. “
Bu bilgilerin bir parçası olan “Balıkçının karısı ve ahtapotlar” hikayesini de bir gün ayrıca anlatırım…
Bu ahtapot bilgisinin son cümlesinin kanıtı olan belgesel filmi ben internetten şu linkten izledim.
http://www.dailymotion.com/video/xax7_octopus-eats-shark
İnternetteki blogumun okuyucularına kolaylık olsun diye blogumun “bağlantılarım” bölümüne bu belgeselin linkini koydum. Bir tıkla izleyebilirsiniz…
Yazının başlığındaki “Ahatapotun kolları” ne demek oluyor… Siz ne anladıysanız o…
*
*
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 21 OCAK 09
1 yorum:
Merhaba. Yazılarınızı zevkle takip ediyorum.
Türkiye'de olup bitenler şekersiz aşure gibi.
Seçim öncesi yaşananlar tam tabiriyle koltuk/a çıkmak karmaşası.
Toplum hastalıklı oldu.
ahtapotun kolları, kim kimi yiyecek şeklinde tuzakta duruyor. hak getire.sevgiyle hoş kalın.
yasemin Karaoğlu Gürtürk
Yorum Gönder