27 Ocak 2008 Pazar

TÜRBANLI KOŞU

*

TÜRBANLI KOŞU

Geçen hafta Türkiye’nin gündemindeki konunun “türban” olduğunu yazmıştım. Bu hafta da,gelecek haftalarda da ve aylarda da gündem değişmeyecek… Çünkü hem AKP için hem de kendi görüşlerini bir kenara bırakıp AKP’nin yedek lastiği konumuna düşen MHP için de türban vazgeçilmez bir seçim malzemesidir.

İki partinin türban yasağını kaldırmak için başlattıkları işbirliği ile bu sorunun çok kolay çözüleceğini sananlar yanıldıklarını iki gün sonra anladılar. Çünkü bu sorunu çözmek sanıldığı kadar kolay değil…

Çünkü türban sadece 1,5 metrelik bez değil. Takanların bir kısmının belirttiği gibi hem “dini simge”,hem de AKP’lilerin benimsediği gibi bir “siyasi simge”dir. Türban sorunu sadece siyasal,dinsel,toplumsal bir sorun da değil. Bu sorunun hukuksal,kültürel,tarihsel,sosyolojik,cinsel boyutları da var. Burada bir kelime ile ifade ettiğimiz bu kavramlar üzerinden türbanı incelemek için kitaplar yazılır. Onun için öyle kestirip atamazsınız.Yani bir cümlelik yasa maddesiyle türban sorunu çözülmez,çözülemez. Yani türban sadece basit bir kılık kıyafet sorunu değildir.

Bir de bu türban sorunu sadece özgürlük ve demokrasi sorunu da değildir. Ama sorunu böyle ortaya koyanlar çoğaldı. Türbanı savunanlar özgürlükçü ve demokrat,türban karşıtları özgürlüğe ve demokrasiye karşı imiş gibi bir tablo ortaya çıkıyor. İnsanların kafasını karıştırmak o kadar kolay ki… Bu konuda yeri gelmişken değinmek istiyorum.Yılmaz AKKILIÇ ağabeyimin geçen haftaki yazılarından birinde çok güzel ifade ettiği gibi "Karanlık, özgürlük ve demokrasi değildir." Ben de öyle düşünüyorum.

Tekrar dönelim AKP-MHP’nin türban ittifakına. Bu kutsal ittifak bu türban sorununu çözebilir mi ? Bana göre çözemez. Nedenini bu yazının kısıtlı sınırları içinde açıklamaya çalışayım…

Bir yasa maddesi ile türbanı sadece kılık kıyafet,dini-siyasi simge olarak üniversitede serbest bırakırsanız sorun çözülür mü ? Çözülmez. İkinci adım arkadan liselerden,ilköğretimden aynı talepler gelince onlara hayır diyebilir misiniz ? Ya da üniversiteyi türbanla bitiren öğrenci iş yaşamına atıldığında,özellikle kamuda çalışmak istediğinde nasıl “hayır” diyeceksiniz… Diyemezsiniz. Sonra türbanlıların “kılık kıyafet özgürlüğü” adına üniversiteye bu siyasi-dini simge ile girmesine izin verdiniz. Sonra diğer siyasi ve dini simge taşıyanlardan talep gelince ne yapacaksınız ? Türbana tanıdığınız özgürlüğü çarşafa,burkaya,sarığa,cübbeye,poşuya,kipaya,mayoya,bikiniye,haça,orak çekiçe,
gamalı haça ve diğerlerine de tanıyacak mısınız ? Peki üniversitelerde,ilkokullarda,orta öğretimde,kamuda türban serbest kalınca buralarda başını türbanla örtmeyenlerin özgürlüğünü nasıl sağlayacaksınız ? Tabii ki sağlayamayacaksınız.Çünkü türbanın kutsal ittifakçılarına ve türban savunucularına göre; İslam’da başı açma özgürlüğü yoktur !

Türbanın Cumhuriyet’le,laiklikle ilgili yönü ise üzerinde durulması gereken çok önemli bir başka konudur.

AKP’nin yüzde 47 şımarıklığı giderek baskıya dönüşüyor.Türbana özgürlük adı altında Türkiye sonu çok tehlikeli olabilecek bir yola sürükleniyor.

Kısacası bu konularda söylenecek,yazılacak o kadar çok husus var ki gelecek haftalarda nasıl olsa bu türban konusu gündemde olacağına göre biz de tekrar yazarız.

Bu haftaki yazıyı bir kaç soruyla bitireyim. Sizce Türkiye türbanla nereye doğru koşuyor ? Doğu’ya mı batıya mı ? Çağdaşlığa mı,ortaçağ karanlığına mı ? Huzura mı,huzursuzluğa mı ?

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 30 OCAK 08

20 Ocak 2008 Pazar

GÜNDEM DEĞİŞTİRME OYUNU

*
Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü “Gündem” sözcüğünü (Toplantılarda görüşülecek konuların bütünü,ruzname ve yaşanan günlük olaylar) olarak tanımlıyor.Gündem sözcüğü ile ilgili deyimleri de (gündeme almak,gündeme getirmek,gündemi değiştirmek) olarak açıklıyor.

Bir ülkenin gündeminde ne olup olmadığını medyasından anlarsınız.Gazeteler o gündem konusunda yazılar yazar,televizyonlarda,radyolarda o gündem konusu konuşulur.Ülkenin yöneticileri de,sokaktaki,kahvedeki vatandaşı da o gündem konusunda görüş bildirir.

Bu girişten sonra soralım.Bugünlerde Türkiye’nin gündeminde ne var ? Elbetteki “türban”...

Yolsuzluklar,hırsızlıklar,seçimler bitti.Terör,ABD ile sıkıntılar,AB rüyası bitti.Hayat pahalılığı,zamlar,sosyal güvenlik sorunlarımız da yok.Ekonomi tıkırında,işler yolunda...Eh artık şu türban sorununu da bir çözersek...Artık kim tutar bu iktidarı ve Türkiye’yi...Sadece Orta Doğu’da,Avrupa’da değil dünyanın lideri Türkiye olur...

Ayrıca türban sorunu dediğin ne ki...Anayasa değişikliğine bile gerek yok.Bir tek maddelik yasa ile çözülür gider.Bakmayın siz 40 yıldır çözülmediğine.Ya da ilk AKP iktidarının 5 yılda çözemediğine.Mecliste ezici çoğunluğumuz var.MHP ve DTP de destekliyor.Bir tek CHP karşı çıkıyor.Onlar hep muhalefet zaten.Karşı çıksa ne olur,çıkmasa ne olur.Cumhurbaşkanı’nı,YÖK Başkanı’nı da, değiştirdik. Anayasa Mahkemesi Başkanı da değişti.

Hem bu türban konusunda iktidarı destekleyen kaytan bıyıklı muhafazakar eşcinsel modacılardan en keskin solcu yazarlara kadar destek koromuz da var.Çıksa çıksa yargıdan ve basından birkaç çatlak ses çıkar. Onları da susturmak kolay...

Gündem değiştirmede,muhaliflere ağzının payını vermede gerçekten usta bir Başbakanımız var.O’nun çözemeyeceği hiç bir sorun olamaz.Dünyada “medeniyetler çatışması”nı yok edip “medeniyetler ittifakı”nın öncülüğünü yapan Başbakanımız için türban sorunu da ne ki...

Türkiye’nin gündemine oturan bu türban tartışmasında durum bir çok kişiye göre bu kadar basit görünüyor.Oysa gerçek öyle mi ?

Benim kişisel görüşüme göre ne Başbakanın ne de AKP’nin gündeminde türban sorunu var.Onların gündeminde bir yıl sonra yapılacak yerel seçimler var.Hazırlıklara şimdiden başladılar.Hedeflerini de belirlediler bile.Yüzde 60 oy çoğunluğu ile başta İzmir ve Diyarbakır Büyük Şehir Belediyeleri olmak üzere Güney Doğudaki tüm belediye başkanlıklarını,Ankara’da Çankaya,İstanbul’da Beşiktaş,Kadıköy ve Şişli belediye başkanlıklarını ele geçirmek...

Seçimlerde seçmen tabanını canlı tutmak,onlara heyecan vermek için bir malzeme gereklidir.İşte o malzeme türbandır.

22 Temmuz seçimlerinden önce de yapay gündem maddeleri ile muhalefete çelik çomak oynatan Başbakan şimdide gündeme vazgeçilmez seçim silahı türbanı taşıyıp kamuoyu ve muhalefeti bununla oyalıyor.Yoksa türban sorununu çözmek gibi bir derdi yok...Bu türban sorunu madem bir tek maddelik yasayla çözülecekti de geçen 5 yılda niye çözmediler acaba diye düşünmezmisiniz...

Biz de gündemin dışında kalmayalım dedik ve bu konuyu yazdık.Bu haftalık bu kadar.

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ- 23 OCAK 08

13 Ocak 2008 Pazar

HÜZÜN SÜRÜYOR !



HÜZÜN SÜRÜYOR !

Geçen yıl 24 Ocak 07 tarihinde bu köşede yayınlanan yazıma şöyle başlamışım :

” Ocak ayı hüzün ayı…Ocak ayını sevmiyorum…Yeter artık…

Bugün 24 Ocak…14 yıl olmuş Uğur MUMCU bir bombayla katledileli…Haftaya 31 Ocak…18 yıl olmuş Muammer AKSOY öldürüleli…19 Ocak…5 gün geçti bile Hrant DİNK öldürüleli.Dün toprağa verdik…

Evet Ocak ayı hüzün ayı…Ocak ayını sevmiyorum artık…İçimden yazı yazmak gelmiyor…”

Bu yazıyı yazdığım 13 Ocak 08 Pazar günü benim için hüzün sürüyor.Sabahın erken saatlerinde Ankara’da bir dostumun ani vefat haberini aldım.Kendisiyle vefatından saatler önce haberleşmiştim.”Kendine iyi bak.Görüşmek üzere...” demiştim.Şimdi iki saat sonra onun cenazesine katılabilmek için uçağa yetişmeliyim.Bu arada bu yazının yazılması gerekir.Çünkü hüzünlü de olsa yaşam devam ediyor.Bu gazeteye Pazar günü belli saatte yazıyı yetiştirmezsem Kenan Oğuz telefon edip soracaktır...Pazar günü yazı yazmaya söz verdik.Sözümü yerine getirmeliyim...

19 Ocak Cumartesi günü öldürülmesinin birinci yıl dönümünde Hrant DİNK’i öldürüldüğü yerde anacağız.

Hrant DİNK cinayeti Türkiye’nin toplumsal ve siyasal tarihinde çok önemli bir mihenk taşıdır.

Hrant DİNK’i öldüren katilin ve onu cinayete azmettirenlerin kamu ceza davası devam ediyor.Devam eden bir dava hakkında yorum yapmamayı bilecek kadar hukuk bilgim var.Bu nedenle dava hakkında bir yorumda bulunmayacağım.Ama davanın soruşturma aşamasında ortaya çıkan,basına yansıyan bazı gelişmelerle ilgili,ya da dava dışı olarak bu terör cinayetinde toplumumuzun ve devletimizin bazı görevlilerinin mağdura ve sanıklara karşı tavrı üzerine görüş bildirme,görüş açıklama hakkımız var.

Gazete okuyan,televizyon seyreden herkes biliyor ki Hrant DİNK’in katili O.S. isimli genci bazı kamu görevlileri kahraman gibi karşılayıp onunla hatıra fotoğrafı çektiriyorlar.Bu genci cinayete azmettiren diğer kişilerin de devletin bazı görevlileri ile ve de siyasilerle ilişkileri gün gibi ortada.

Hukukun üstün olduğu bir devlet düzeninde devlet teröristle işbirliği yapan görevlilerine gerekeni yapar.O kişileri bünyesinden uzaklaştırır ve onlara da hakettiği cezayı verir.Yoksa onlara maaş vermeye,hatta görevlerinde terfi ettirmeye devam edemez...

Yine demokrasinin işlediği bir ülkede bir siyasi parti asla terörü ve teröristi savunamaz...

Kısacası demokrasinin işlediği,hukukun üstün tutulduğu ülkelerde devlet de,siyasi partiler de,medya da,yurttaşlar da bu tür terörist eylemlerde teröristin,katilin yanında olmak yerine terör mağdurunun yanında yer alır.Bizde ise olması gerekenin tam tersi oluyor.

Katiller kahraman ilan ediliyor,hatıra fotoğrafları çektiriliyor,onlara kahramanlık türküleri besteleniyor,meydanlarda katillerle gurur duyulduğuna ilişkin sloganlar atılıyor.

Terör mağduru,bu ülkenin aydını,milliyetçi ve dinci fanatik baskılar yüzünden ürkek güvercin gibi yaşayan ve kalleş bir kurşunla sokak ortasında öldürülen Hrant DİNK’in katline tepki için,ailesinin acısını paylaşmak için atılan bana göre bir günlük masum bir dayanışma sloganı olan “HEPİMİZ HRANT’IZ.HEPİMİZ ERMENİYİZ.” sloganını anlamayanlara,hazmedemeyenlere bir de bu sloganı kendilerine siyaset malzemesi yapanlara ne denilebilir ki...

Geçen yıl 31 Ocak 07 tarihli yazımda demek istediğimi demişim.Anlamayanlara bir kere daha tekrar edeyim...

“Ben Ermeni’yim demekle Ermeni olunmaz…Ben Türk’üm demekle Türk olunmaz.Ben Müslüman’ım demekle Müslüman olunmaz.BEN İNSANIM DEMEKLE İNSAN OLUNMADIĞI GİBİ...”

Daha önce de çok yazdım. Bıkmadan da tekrarlayacağım...

“Terör eylemlerinde taraf olunmamalıdır.Masum insanların canına kast eden terörizmin milliyeti de dini de yoktur.Teröristin Kürdü,Türkü,Ermenisi,Rumu,Arabı,Amerikalısı,İngilizi,Fransızı,Almanı,İspanyolu olmadığı gibi teröristin müslümanı ,hıristiyanı,yahudisi de olmaz.Milliyetlerine ve dinlerine göre terör eylemlerinde taraf tutulursa,teröristler bu kriterlere göre değerlendirilip sadece bir kısmına karşı çıkılıp bir kısmına destek olunursa bu terörizme karşı çıkmak olmaz.Nerden ve kimden gelirse gelsin tüm terörist eylemlere karşı çıkılmalıdır.”

Teröre karşı çıktığını söyleyen bazı insanlarda ve özlellikle medyada hala teröre taraf olunduğunu görüyorum...Teröre bir sıfat koydunuz mu siz teröre karşı çıkmıyorsunuz,terörde saf tutuyorsunuz demektir.Terör eylemini kim yaparsa yapsın teröristtir.”

Teröre kimden gelirse gelsin topyekün karşı çıkalım.Teröristi alkışlamayalım. Dağlıca’da şehit düşen askerimizin de,Diyarbakır’da katledilen çocuklarımızın da,Uğur MUMCU’nun da, Hrant DİNK’in de acısını yüreğimizde hissedelim...

Ben öyle yapıyorum...Bu Ocak ayında da değişen bir şey yok. Hüzün de yaşam da sürüyor...

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 16 OCAK 08

12 Ocak 2008 Cumartesi

HRANT DİNK İÇİN


Fotoğraf : Hüseyin AY

Acıyı paylaşmayı bile bilmeyenlere ve katillerle fotoğraf çektirenlere İNAT...


Fotoğraf : Hüseyin AY

O'nu özleyeceğiz...


Fotoğraf : Hüseyin AY
Hüzün...Ve...Umut


Fotoğraf : Hüseyin AY
O Ürkek Bir Güvercin'di...


Fotoğraf : Hüseyin AY
O Ürkek Güvercin'i böyle uğurladık...

* 24 OCAK 07 TARİHLİ YAZIM :

31 OCAK-24 OCAK-19 OCAK…

Ocak ayı hüzün ayı…Ocak ayını sevmiyorum…Yeter artık…

Bugün 24 Ocak…14 yıl olmuş Uğur MUMCU bir bombayla katledileli…Haftaya 31 Ocak…18 yıl olmuş Muammer AKSOY öldürüleli…19 Ocak…5 gün geçti bile Hrant DİNK öldürüleli.Dün toprağa verdik…

Evet Ocak ayı hüzün ayı…Ocak ayını sevmiyorum artık…İçimden yazı yazmak gelmiyor…Oysa ne çok söyleyecek sözüm var…Ama artık sözün bittiği yerdeyim…Sevmek,üzülmek,kızmak,utanmak,ağlamak,düşünmek,dinlemek,anlamak,paylaşmak,üzüntüden hüzünlü türküler söylemek,küfretmek,okumak,yazmak…

Bunlar insanlara özgü tepkiler,davranışlar…Anlayışla karşılanabilir…

Peki insan öldürmek,düşünen bir beyini,konuşan,yazan bir aydını,bir bebeği,bir anayı,bir babayı,bir dedeyi öldürmek…Hele de bir güvercini öldürmek…Bu nasıl insanlıktır ?! Bunlar nasıl insanlardır ? Bu katiller,bu katillerin arkasındaki güçler,onları destekleyenler kimdir,necidir?

Bunlar milliyetçi olabilir mi,bunlar dindar olabilir mi,bunlar solcu,sosyal demokrat olabilir mi,bunlar ülkelerini,dinlerini,inançlarını sevebilir mi ?! Hayır hayır, bunlar bu saydıklarımın hiç birisi olamazlar…

Ocak ayında öldürülen bu üç güzel insandan Uğur MUMCU’yu yakından tanıma fırsatım oldu.

Prof.Dr.Muammer AKSOY hocamı kitaplarından,yazılarından,televizyon konuşmalarından tanıdım.

Hrant DİNK’i de yazılarından ve televizyon konuşmalarından tanıdım.

Ve üzgünüm ama bu üç güzel insanın katillerini ve destekçilerini de tanıyorum.Kimse bu cinayetler,bu katiller için komplo teorileri üretmeye,anlatmaya kalkmasın.Bu katiller bu toplumun içinden çıktı.Bu katilleri devleti,medyası,siyaseti,partisi,derneği,okulu,camisi,kahvesi ile biz yetiştirdik…Biz vatandaşlar olarak görevimizi yapmadık.Biz Devlet olarak görevimizi yapmadık.İster düşüncelerine katılalım,ister katılmayalım,içimizden çıkan katillerin bu güzel insanlara kıymalarına biz seyirci kaldık…

Çünkü demokrasiyi hazmedemedik.Çünkü düşünce özgürlüğüne inanmadık.Farklı düşünceyi okumayı,dinlemeyi, tahammül etmeyi ve uygarca tartışmayı öğrenemedik,öğretemedik.Bunlar yetmiyormuş gibi,düşünce yargılanmaz ama biz bu insanların yargılamasını bile beceremedik.Bu güzel insanlar mahkemelerde yargılanmak yerine mahkeme kapılarında linç edilmek istendi,polis olarak,vatandaş olarak seyirci kaldık…Türkiye’nin sorunlarını üniversite salonlarında,konferanslarda bile tartışılmasına izin vermedik…Gazete ve internet sayfalarında yüzlerce aydın katillere hedef gösterilirken seyirci kaldık.Hatta bu hedef yazılarının,fotoğraflarının yayılmasına yardımcı olduk…

Biz Nobel kazanmış yazarları ile değil katilleri ile gurur duyan bir toplum olduk…Çünkü rahmetli Uğur MUMCU’nun deyişiyle biz “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduk…”

Yazacak,söyleyecek çok şey var ama ne yazık ki söylediklerimizi,yazdıklarımızı anlayacak çok az insan var…O insanlarda benim gibi hüzünlü ocak aylarını sevmeyenler…



* 31 OCAK 07 TARİHLİ YAZIM :


HEPİMİZ…

…Ve sessizlerin sesi… Bir haftada iki cenaze…Gerçekten yeter artık…

Geçen haftaki yazımı 22 Ocak pazartesi günü yazmıştım.Ve alt başlığın bir cümlesi “…Yeter artık…” idi. Bu haftaki alt başlık ise “ …Gerçekten yeter artık…”

23 Ocak Salı günü; 19 Ocak Cuma günü 17 yaşındaki bir genç tarafından öldürülen Hrant DİNK’i son yolculuğuna uğurlayan sessiz yüz binlerin arasındaydım…Osmanbey’den Yenikapı’ya kadar 8 km.lik yolu Hrant DİNK için 6 saatte yürürken hem fotoğraf çektim,hem de çokça düşündüm…

26 Ocak Cuma günü ise eski Dışişleri Bakanı,gazeteci,fotoğrafçı İsmail CEM’i Teşvikiye Camii’nden alkışlarla uğurladım.Cami avlusunda fotoğraf çekmedim,gözlem yaptım. İsmail CEM’i TRT Genel Müdürü olarak tanıdığımız 1974 yılından bu yana Türkiye’nin siyasi tarihini ve onunla konuşabildiğimiz iki ayrı konuyu düşündüm…Sosyal Demokrasinin kitabını yazan ender insanlardan biri olan İsmail CEM’le 80’li yılların sonunda bir toplantıda “Türkiye’de parti içi demokrasinin uygulanıp uygulanamayacağı” konusunu ve 90’lı yılların ortasında bir fotoğraf sergisinde “doğa fotoğrafçılığı” konusunu konuşmuştuk…Bir haftada iki cenaze,iki güzel insanı uğurlamak bana fazla geldi…Onun için “…Gerçekten yeter artık…” diyorum.

Hrant DİNK cinayeti üzerine,cenaze töreni üzerine,ulusal ve uluslar arası tepkiler üzerine,ırkçılık,milliyetçilik,ulusalcılık,iç güçler-dış güçler üzerine o kadar çok söylenecek söz,yazılacak şey var ki…Ama yazmak içimden gelmiyor…Ulusal ve uluslar arası basında çok şey yazıldı,yazılmaya devam ediyor,edecek…Televizyonlarda konuşulmaya devam ediyor,edecek…Yazılanları,konuşulanları ben de sizin gibi izliyorum…

Hrant DİNK’in eşi Rakel’in yüz binlere yaptığı herkesi ağlatan veda konuşmasından birkaç cümleyi buraya alacağım.Bu satırları okurken bir yandan ünlü Sarı Gelin türküsünü de mırıldanabilirsiniz…

“Bugün çok acılı ve onurlu olarak buradayım. Hepimiz acımızla buradayız. Bu sessizlik bizde kederli bir sevinç yaratıyor.

Bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını uğurluyoruz. Kimseye saygısızlık etmeden, slogansız, pankartsız, bir yürüyüş gerçekleştireceğiz. Bugün sessizliğimizden büyük bir ses vereceğiz.

…Ama bununla kalmayın, bununla yetinmeyin!Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutmakla, büyük gelecek olmaz. Yükseliş karşındakini kendin gibi sayarak olur.
Sevgilim! Bedenin yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doyamadan gittin.

Ben de sana yazdım, aşk mektubunu Sevgilim! Bunları yazmak zor oldu Sevgilim!
Sevdiklerinden, çocuklarından, torunlarından, bizlerden, kucağımdan ayrıldın, ülkenden ayrılmadın Sevgilim!.”

Cenazenin ardından ulusal basında yazılanlardan bir cümle…”Dün hepimiz yaşadık,gördük.Gözyaşının ırkı olmaz.Ölümün,acının ardından her ırkın gözyaşı aynı şekilde akar.Dün Türkiye’nin pek çok yerinde Hrant’ın arkasından gözyaşı aktı.Irk,dil,din farkı gözetmeden.Bir kere daha teyit oldu ki kan değil,candır kutsal olan.”(TEMPO,Murat Sabuncu)

Türkiye’nin büyük çoğunluğu,sessiz kalabalıkları öldürülen bir yurttaşına ağlarken terörü lanetlemek için cenazeye gelmesi gerektiği halde gelmeyen siyasileri ne yapıyor dersiniz…

Siyasiler,Hrant DİNK’in tutuklanan katili 17 yaşındaki çocuğu cinayete azmettirenle fotoğraf çektiren bir parti liderinin başlattığı cenazede taşınan tek pankarttaki “HEPİMİZ HRANT’IZ.HEPİMİZ ERMENİYİZ” sözünü tartışıyorlar…Bir yazarın dediği gibi o pankart gerçekten yanlış.O pankartta esasında “HEPİMİZ HRANT’IZ” yerine “ HEPİMİZ OGÜN’ÜZ” yazmalıydı…

Ben Ermeni’yim demekle Ermeni olunmaz…Ben Türk’üm demekle Türk olunmaz.Ben Müslüman’ım demekle Müslüman olunmaz.Ben İnsanım demekle insan olunmadığı gibi…

Terör nereden gelirse gelsin karşı çıkmak yerine dökülen kan üzerinden siyaset yapanlar siz 301’le oynamaya devam edin…İktidarınız da muhalefetiniz de,seçimleriniz de hayırlı olsun…

7 Ocak 2008 Pazartesi

DİYARBAKIR ÇOCUKLARINA...


Diyarbakır Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi / Ahmed Arif

1.
Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanamazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal...
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem

Olancası bir tutam can,
Kadasına, belasına sunduğum,
Ben öleydim loooy...
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir Kalesi...

2.

Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan...
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı...

3.

Hamravat suyu dondu,
Diclede dört parmak buz,
Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa,
Çayı kardan demliyoruz.
Anam sır gibi saklar siyatiğini,
"Yel" der, "Baharın geçer".
Bacım, ikicanlı, ağır,
Güzel kızdır, bilirsin.
İlki bu, bir yandan saklı utanır
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
Bir can daha çoğalacağız bu kış.
Bebeğim, neremde saklayım seni?
Hoş gelir,
Safa gelir,
Ahmed Arif'in yeğeni...

4.

Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...

Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü...

ÖNCELİK,YAŞAMI SAVUNMAKTIR !

*


Yeni yılda dünyada,Türkiye’de ve İznik’te yazmayı düşündüğüm o kadar çok olay ve konu var ki bir öncelik sırasına göre yazmaya kalktığımda bazı konular ister istemez erteleniyor,geriye düşüyor.

Yerelden,yani İznik’ten başlarsam,İznik’te yapılan çalışmalar,Ayasofya’nın restorasyonu,okuma grubu gibi yeni oluşumlar,İznik yerel basınında öne çıkanlar,İznik çinicilerinin çalışmaları,yerel seçimlere doğru İznik’teki siyasi partiler,İznik zeytini ile ilgili gelişmeler,İznik’tek çevre sorunları ve diğer konular...

Türkiye’de ekonomik,siyasi gelişmeler,Kazdağları,İstanbul’daki Bizans kültürünü yok etme çalışmaları,Fazıl Say olayı,yılbaşında Taksim’de yaşanan taciz rezaleti,Ocak ayında yitirdiklerimiz,Uğur Mumcu-Hrant Dink cinayetleri...

Dünyada Bali toplantısından sonra küresel ısınma ve iklim değişikliği,Pakistan olayları,kapitalizmin ,ABD emperyalizminin son oyunları vs.

Yerelden,ulusala,oradan evrensele uzanan yazmayı düşündüğüm bütün bu konu ve sorunların önüne öncelik olarak bir konu gelip kendini dayatıyor.Terör...Terör...Terör...

Bu kez de öyle oldu.Yılın ilk günlerinde Diyarbakır’da patlayan terör bombası sadece 5 kişinin ölümüne,68 kişinin yaralanmasına yol açmakla kalmadı bu toplumun duyarlı insanlarını bir kez daha yürekten yaraladı.

Bu son bomba Diyarbakır’da patlayan ilk bomba değil ve bu gidişle son da olmayacak...2006 yılının Eylül ayında 7’si çocuk 11 kişinin ölümüne yol açan bombanın patlamasından dört gün sonra bir toplantı için Diyarbakır’a gitmiştim ve Diyarbakır izlenimlerimi 11 Ekim 06 tarihli yazımda bu sütunlarda aktarmıştım.O yazımdan birkaç satırı anımsamak için buraya alıyorum.

“Diyarbakır halkı bu terör bombasına tepkilerini çok olgun gösterdiler.Terörün oyununa gelmediler.Benim izlenimim,Diyarbakır terörden bıkmış,artık huzur ve barış istiyor.Diyarbakır,Güneydoğu’daki bu terör nedeniyle inanılmaz bir göç almış.Diyarbakır sokakları çok kalabalık.Özellikle çocuklar… 5-15 yaş arası inanılmaz bir çocuk kalabalığı Diyarbakır’ın dar sokaklarına sığmıyor.Diyarbakır’da işsizlik,yoksulluk ve sefalet diz boyu.”

Diyarbakır’daki son bombalı terörde de yaşamını yitirenlerden dördü çocuk yaşta sayılacak gençler.Eğer bu son bomba 5 dakika sonra patlasaydı,yani bombanın önünde patladığı “dershanedeki 700 çocuk dışarı çıkıp bu bombaya sokakta yakalansaydı”nın sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum.Bir yazarın deyimiyle ayrı bir çocuk mezarlığı yapmak gerekebilirdi...Tarihte dünyanın en büyük çocuk katliamının yaşandığı ülke olarak utançla anılırdık.Böyle düşününce küçük bir teselli...Diyarbakır bu bombayı da ucuz atlattı denilebilir.

Ama ateş düştüğü yeri yakar diye bir söz vardır.Üniversiteye hazırlanan gencecik evlatlarını teröre kurban veren ailelerin acısını yüreğinizde hissedebiliyor musunuz ? Bir kere daha düşünün onlardan biri sizin çocuğunuz da olabilirdi.Örneğin Eren Şahin...Başarılı bir öğrenci.Okumaya meraklı.Yaşam dolu.İki gün sonra Diyarbakır’a gelecek Beşiktaş’ı izlemek için heyecanlanan bir Beşiktaş taraftarı Eren Şahin o maçı göremedi...Neden ? Terör yüzünden.Yüzlerce çocuğu bile katletmeyi göze almış katiller,teröristler yüzünden...

Dikkat edin sadece terörist diyorum.Bu köşede 17 Ekim 07 tarihinde yayınlanan “ BAYRAM GELMİŞ NEYİME-KAN DAMLAR YÜREĞİME…” başlıklı yazımda yazdım.

“Terör eylemlerinde taraf olunmamalıdır.Masum insanların canına kast eden terörizmin milliyeti de dini de yoktur.Teröristin Kürdü,Türkü,Ermenisi,Rumu,Arabı,Amerikalısı,İngilizi,Fransızı,Almanı,İspanyolu olmadığı gibi teröristin müslümanı ,hıristiyanı,yahudisi de olmaz.Milliyetlerine ve dinlerine göre terör eylemlerinde taraf tutulursa,teröristler bu kriterlere göre değerlendirilip sadece bir kısmına karşı çıkılıp bir kısmına destek olunursa bu terörizme karşı çıkmak olmaz.Nerden ve kimden gelirse gelsin tüm terörist eylemlere karşı çıkılmalıdır.”

Teröre karşı çıktığını söyleyen bazı insanlarda ve özlellikle medyada hala teröre taraf olunduğunu görüyorum.Bu “bölücü terör” müş...Çünkü milliyetçiler yapsa,dinciler yapsa terör olmayacak...Bu teröre bir sıfat koydunuz mu siz teröre karşı çıkmıyorsunuz,terörde saf tutuyorsunuz demektir.Terör eylemini kim yaparsa yapsın teröristtir.Diyarbakır’da çocukları katleden PKK’lıda teröristtir.İstanbul’da Sinagog’da masum insanları öldüren Hizbullah’ta,El Kaide de teröristtir.15 yıl önce 24 Ocak günü yine bir bomba ile Uğur Mumcu’yu katledenler de,bir yıl önce İstanbul’da Hrant Dink’i arkadan silahla ateş ederek cadde ortasında öldürenler de bal gibi teröristtir.Teröristin önüne sıfat koyarsanız,onları birer kahraman gibi kucaklar,hatıra fotoğrafı çektirirseniz siz terörizme karşı çıkmıyor,bizzat teröre destek veriyorsunuz demektir.

Bana göre;Teröre destek olmak ölümü savunmaktır.Teröre karşı çıkmak ise yaşamı...

Yukarıda alıntı yaptığım 17 Ekim 07 tarihli yazımdaki bir cümleyi ve düşüncemi açıklayarak bu yazımı bitiriyorum.
“Bana göre savaşa ve teröre karşı yeni bir toplumsal muhalefet oluşturulmalıdır.Bu yeni toplumsal muhalefetin ortak paydası ise ABD emperyalizmine,savaşa ve teröre karşı duruş olmalıdır.”

İZNİK DOĞUŞ 09 OCAK 08