15 Eylül 2008 Pazartesi

TARİKATLAR VE DEMOKRASİ – 4 –

*
Bu yazı dizisinin ilkinde (27.08.08) “ Tarikatlar bu ülkenin kara kutusudur. “demiştim. Geçen hafta da “…Gelecek hafta tarihsel süreç içinde 3 Said olayı ve Tarikatların yurtiçi ve yurt dışı siyasi bağlantıları konusunu özetlemeye çalışacağım.”diye söz vermiştim. Ancak kara kutuyu açtıkça içinden öyle malzemeler çıkıyor ki bu gazetenin sınırlarına sığması gerçekten mümkün değil. Her konu bir kitap boyutunda. Bu konuda neden bu kadar çok kitap yazıldığını şimdi daha iyi anlıyorum.

Tarikatların dış ilişkilerine örnek olarak Fetullah Gülen’i örnek alırsak…Kendisinin 20’ye yakın kitabı var. Kendisi hakkında yazılmış kitapların sayısı bunun iki katı. Biri de bu hafta çıkıyor. Hoca Efendi’nin müritleri o kadar çok ki… Bütün merkez-sağ ve milliyetçi siyasetçilerden tutun da Bülent Ecevit’ten Perihan Mağden’e kadar… Yurt içinde ve yurt dışında okulları, üniversiteleri olan ve 21 Mart 99 tarihinden beri Türkiye’ye dönemeyen, ABD’nin koruması altında Pensilvanya eyaletinde yaşayan Gülen’in dış ilişkileri kaç kitabın konusu olur bilmem ama bana göre kendisinin şu sözleri bir çok şeyi açıklamaya yetiyor…

“ Şöyle veya böyle Amerika ile dostça geçinmeden destek almak değil, dostça geçinmeden, Amerikalılar istemezlerse, kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. ... Amerika, hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır. ... Bu realite kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı. Rusya destekleyebilir bir işi, fakat Amerika ile iyi geçinmezseniz, işinizi bozarlar. ... Amerika’daki ahengin devam ve temadisini ister. Ve ben bunu çok yadırgamam.”

Biliyorsunuz Türkiye’de siyasetin yolu zaten ABD’den geçiyor. ABD’ye gitmeyen, oradan icazet almadan Başbakan olan bir siyasetçi anımsıyor musunuz ? Menderes’ten, Demirel’e, Özal’a, Çiller’e, Yılmaz’a, Ecevit’e ve Erdoğan’a kadar hepsinin ABD ile ilişkilerinin ne kadarını burada yazabilirim. Bu siyasilerin Başbakan olabilmelerinin dış dinamiği ABD ise iç dinamiği de dini tarikatlarla olan ilişkileridir. Yani dışarıdan ABD desteği içerden tarikat-cemaat desteği olmadan bu ülkede seçim kazanmak ve Başbakan olmak mümkün değildir.

Tarikatların ekonomi ve siyasetle, ABD ve İngiliz emperyalizmi ile içiçeliği sadece yakın tarihin sorunu değil elbet. Yüzyıllardan beri gelen bir bağlantı var. Ancak benim ilgimi çeken 3 Sait’i kısaca burada yazmak istiyorum. Bir kere bu Sait’ler birbirine çok karıştırılıyor. Üç Sait hakkında da kitaplar, yazılar, yani malzeme çok. Üçü de yakın tarihin, tarikatların dışa bağlılığının önemli örnekleri. Onları tanımadan bu ülkenin yakın tarihini anlayamazsınız. Tarih sahnesine çıkışlarına göre size kısaca onları tanıtmak istiyorum.

Birincisi; Sait Molla… Ansiklopedilerde her ne kadar Osmanlı devlet adamı, Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin kurucusu olarak tanımlansa da kendisi Kürt Teali Cemiyeti üyelerindendir. İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin başkanıdır. İstiklâl Savaşında işgale ve mezalime karşı mücadele başlatan direnişçi Türklerin aleyhindeki faaliyetleri sebebiyle Ankara Hükümeti tarafından Yüzellilikler listesinde 98. sırada yer almış ve yurttan çıkarılmasına karar verilmiş ancak zaten Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi'nden önce İngiliz elçiliğine sığınmış ve İngiliz General Harrington'un verdiği İngiliz pasaportuyla yurdu terk etmiştir. Bazı tarihçiler tarafından “ İngiliz casusu” olarak tanımlanan Sait Molla hakkında M.Kemal Atatürk’ün Nutuk’unda önemli bilgiler, belgeler, mektuplar vardır. Hem Atatürk tarafından da açıklanan bu mektuplarda hem de çıkardığı İstanbul gazetesinde yazdığı yazılar yakın tarihin ibret belgeleridir.

İkincisi ; Şeyh Said… Onun hakkında ben fazla bir şey yazmayacağım. Onun adına kurulmuş bir web sayfasından kısa bir bölüm aktaracağım.

“ Şeyh Said ilim öğrenmek için medreseye başlar. Muş, Malazgirt, Hınıs ve Palu’da eğitimini tamamlar. Şeyh Said bilinçli ve akıllı bir insandı. Köy köy gezip İslami ve ulusal mücadele bilincini insanlara vermeye çalışır. Kürdistan Teali Cemiyeti’ne üye olur. Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber Cumhuriyetin kurucuları gerçek yüzlerini göstererek İslam ve Kürt karşıtlığına dayalı politikalarını gün yüzüne çıkarırlar. Bu da Şeyh Said’in çabalarını artırır. O, bu durumda artık yerinde duramazdı. Gün çalışma günüydü.

Rêxistina Azadî, 1921’de Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kapatılması üzerine açılır. Cemiyetin başkanı Cibranlı Albay Halit Bey idi. O, Şeyh Said’in kayın biraderiydi. Cibranlı Halit, ikinci Abdulhamit’in açtığı Aşiret Mektepleri’nde okumuştu ve iyi bir askerdi. Bu cemiyete daha sonra Hacı Musa Bey, Cibranlı Halit Bey, Hasenanlı Halit ve başkaları da katıldılar. Bitlis mebusu Yusuf Ziya 1923 yılının yaz mevsimi sonunda Şeyh Sait ile görüştü ve görüşmede bir Kürt ayaklanması örgütlemek ve bu amaçla örgütlenmeye hız vermek istediklerini belirtirler. Şeyh Sait Kürdistan’da büyük bir etkiye sahip olduğu için Rêxistina Azadî’ye davet edilir.

Rêxistina Azadi’ye üye olduktan sonra çalışmalarını daha bir ilerletir. Köy köy gezer, tanıdığı ve sevdiği insanlara mektup göndererek mücadele bilicini insanlara ulaştırmaya çalışır.


Kürdistan’da büyük bir kıyam hazırlığına başlarlar.

Cemiyetin üyeleri kendi aralarında hepsinin bildiği bir şifre diliyle iletişim kuruyorlardı. Bu şifrelerle yaptıkları görüşmelerden birinde şifre yanlış anlaşılır ve ayaklanma hazırlığı Mustafa Kemal tarafından duyulur ve Rêxistina Azadî’nin başkanı Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya 1924 yılının Ekim ayında tutuklanırlar. Bu olay üzerine başkanlık görevi Şeyh Said’e kalır.

Şeyh Said'in son sözleri

Asılacağı sırada bir kağıdın üzerine Arapça şöyle yazıyor: “ Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslâm içindir."

İlmik boynuna geçirildikten sonra, Kürtçe söylediği son söz ise; "Şu anda fani hayata veda etmek üzereyim. Halkım için feda olduğuma pişman değilim. Yeter ki torunlarım düşmanlarıma karşı beni mahcup etmesinler."


( http://seyhsaid.bravehost.com/seyhsaid.htm )

Şeyh Sait hakkında bu web sayfasında ilginç bilgiler var. Şeyh Sait’in son sözleri olarak aktarılan “Yeter ki torunlarım düşmanlarıma karşı beni mahcup etmesinler." dediği torunlarını mı merak ettiniz ?

İşte yanıtı….

Torunları asla Şeyh Sait’i inkâr etmiyor. Hatta onun isminden, özellikle siyasette nemalananlar bile var. Torunlardan bazıları, onun Atatürk tarafından kandırıldığını savunuyor. Kimileri ise, tartışmanın yersiz olduğunu, artık ruhunun rahat bırakılması gerektiğine inanıyor.

Torun Şeyh Saitleri, Türkiye siyasetinde aslında yakından tanıyoruz. Torunlardan AKP Diyarbakır Merkez İlçe Yöneticisi Muhammed Akar’ın verdiği bilgiye göre; AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Hak-Par Genel Başkanı Abdülmelik Fırat, Erzurum DEHAP İl Başkanı Biyadin Fırat, vefat eden ve beş dönem DYP’de milletvekili olan eski Meclis Başkanı Ali Rıza Septioğlu, RP ve ANAP’ta milletvekilliği yapan Suat Fırat ve Abdülvillah Fırat, son dönem Türkiye siyasetinde kendine yer bulan birkaç isim. Bugün hayatta olanlar, dün olduğu gibi bugün de Kürt sorunuyla yakından ilgileniyorlar.”


( http://www.tempodergisi.com.tr/toplum_politika/08849/ )

Yer sıkıntısı nedeniyle üçüncü Sait, Said-i Nursi konusu haftaya kaldı.

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 17 EYLÜL 08

Hiç yorum yok: