27 Şubat 2011 Pazar

PAYLAŞIM ÜSTÜNE

Bu yazdığım satırlar size internet üzerinden ulaşıyor. Son yıllarda adına internet denilen bu iletişim teknolojisi yaşamımıza öylesine girdi ki hiçbirimiz ondan vazgeçemez olduk. İnternet teknolojisi iyi ve yerinde kullanıldığı zaman gerçekten bireyin gelişmesinde de toplumların dönüşmesinde de çok önemli rol oynayabilir. Ancak internet kullanıcılarının ne kadarı bu “iyi ve yerinde” kullanım koşuluna uyuyor, ya da ne kadarı interneti sadece “oyun ve eğlence aracı” olarak kullanıyor ? Şüphesiz bu konularda yapılan araştırmalar vardır ama benim şu anda bunu araştırmaya zamanım yok. Ancak çevremdeki internet kullanıcılarından gözlemlediğim kadarıyla tahminen yüzde doksanlık bir kesim maalesef interneti bir “oyun ve eğlence aracı” olarak kullanıyor. Çok yazık…

İnterneti “iyi ve yerinde” kullanan kesimdekiler olarak tanımladıklarımızdan önemli bir kısmı da interneti yanlış kullanıyor. Çünkü bu kesim de bir çoğu kaynağı kuşkulu-doğrulanmamış bilgileri düşünmeden arkadaş ve dost çevresiyle paylaşıyor. Çünkü kaynağı kuşkulu – doğrulanmamış bilgiler çoğunlukla insanı yanıltır. Yanlış bilgilerden yanlış sonuçlar ve değerlendirmeler ortaya çıkar ki “yarım bilgi” diyeceğimiz bu bilgi insanı aydınlatmadığı gibi bazen “cehalet” ten daha tehlikeli olur. Bu konuda Anadolu halkının bir öz deyişini anımsadım.

“Yarım hekim insanı candan, yarım imam insanı dinden eder !”

Yazının tam da bu noktasında bugünlerde bir kitabını okuduğum, kendisini yakından tanıma olanağım varken tanıyamadığım için derin bir pişmanlık içinde olduğum ve bu yılın 19 Ocak’ında yitirdiğimiz çok önemli bir bilim insanını anmak ve bu konuda onun şu anda okuduğum kitabından çok sevdiğim bir tanımı içeren kısa bir alıntıyı sizinle paylaşmak istiyorum.

ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Hasan Ünal NALBANTOĞLU’ nu 19 Ocak 11’ tarihinde yitirdik. Ben şu anda O’nun son olarak İletişim Yayınları’ndan çıkan iki kitabından biri olan “ARAYIŞLAR Bilim, Kültür, Üniversite” isimli kitabını okuyorum. Öğrencilerinin –aralarında kızım da var- deyimiyle “Ünal Hoca” bakın bu kitabında ne yazıyor :

Günümüzde enformasyon teknolojilerinin de katkısıyla, hepimizin beyninin enformasyon çöplüğüne dönüştüğü (altını ben çizdim-hay) sık karşılaştığımız bir yakınma. Aslında gündelik yaşamın belirsizlikleri, tehlikeleri karşısındaki kurnazlıklara başvuran çağdaş tüketici-insan zaten önceden bir başka kılıfta görmüş ve tanış olduğu, çoktan bildiği (malûm-u ilân) enformasyon kırıntılarını çoğu kez çaresizlikle kabul ediyor ve bundan da derin bir sıkıntı duymakta.”

Ünal Hoca’nın kitabından sizlerle paylaşmak istediğim başka bölümler ve alıntılar da var. Yeri geldiğinde bu alıntıları da sizlerle paylaşacağım. Ünal Hoca’nın çok sevdiğim deyimiyle biraz da internet sayesinde enformasyon çöplüğüne dönüşen beyinlerimizi daha fazla kirletmemek adına son yıllarda ben kendi adıma gerek e-mail gerekse de facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde mümkün olduğunca az bilgi paylaşıyorum.

Ancak internet dostlarımın bildiği gibi geçen hafta iki ileti paylaştım.

İnternette dostlarımla paylaştığım iletilerden ilki “Anadolu’nun İsyanı” adındaki bir kısa filmdi. İzlememiş olanlar varsa tüm dostlarımın aşağıda verdiğim linkten bu kısa filmi mutlaka izlemelerini öneririm. Bu kısa filmin tanıtımı ile ilgili haberi de paylaşmak isterim.

* Hidroelektrik santrallerin (HES) doğa ve kırsalda yaşayan insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini ve HES yatırımlarına karşı verilen mücadeleleri anlatan ‘Anadolu’nun İsyanı’ adlı kısa film gönüllü desteklerle ve kolektif bir çalışma sonucu ortaya çıkarıldı. Anadolu’nun dört bir yanında devam eden HES çalışmalarının yıkıcı etkisine dikkat çeken film Akdeniz’den Karadeniz’e, Doğu Anadolu’dan Ege’ye kadar 20 bin kilometre yol kat edilerek çekildi.

İnternet üzerinden indirilebilen, çoğaltılmasına ve dağıtılmasına, festival ve toplu gösterimler için özel izin alınmasına, kullanılmasına herhangi bir kısıtlama konulmayan film, Anadolu derelerinin özgür akması için mücadele edenlere adandı. Üç gün içerisinde 50 bine yakın izleyiciye ulaştığı belirtilen filme dileyen herkes sosyal paylaşım sitelerinden, www.anadolunehirleri.org/tr.html veya www.vimeo.com/19937849 adreslerinden ulaşabiliyor.

Kolektif bir çalışmayla HES katliamlarının belgesel filmi hazırlayan ekibin filmle ilgili açıklamasında, şu görüşlere yer verildi: “Bizlerin doymak bilmeyen tüketim alışkanları ve ihtiyaçlarının doğa üzerindeki yıkıcı etkisi her geçen gün biraz daha artıyor. Hiç haberimiz olmasa da, umursamazsak da, gitmesek de, görmesek de bizim bu yaşam biçimimizin bedelini birtakım canlılar, insanlar ödüyor. Bu film; bir yandan Anadolu nehirleri ve doğası için verilen mücadeleleri anlatırken, bir yandan da şehirlerde hiçbir sorun yokmuş gibi yaşamaya devam eden insanlara ayna tutmak ve bu soruna ortak etmek için hazırlandı. Unutmamız gerekiyor ki, bu ateş sadece düştüğü yeri değil tüm canlı yaşamını yakacak. Bu gerçeğin fakına varanlar Nisan ayında tüm Anadolu’dan Ankara’ya doğru yürümeye başlayacak. Bu yürüyüşe katılmak ve destek vermek hepimizin yaşama karşı ortak sorumluluğudur
. ”

“Anadolu’nun İsyanı” kısa filminin izlenebileceği link yandaki "BAĞLANTILARIM" bölümünde:


İnternette dostlarımla paylaştığım ikinci ileti ise Prof.Dr. Ali DEMİRSOY’un bir panel için hazırlayıp sunduğu 117 sayfalık “ BU ÜLKENİN İNSANLARI EVRİM KAVRAMINDAN NE ANLIYOR ?” başlıklı sunumu.

Son yıllarda katıldığım “ Ulusal Ekoloji ve Çevre “ kongrelerinden tanıdığım Prof.Dr. Ali DEMİRSOY ülkemiz için çok önemli bir bilim insanı. Geçen yıl onun yaşamının anlatıldığı bir nehir söyleşi kitabını da okumuştum. İş Bankası yayınlarından çıkan “DOĞAPEREST Ali Demirsoy Kitabı”

Prof.Dr.Ali DEMİRSOY hakkında internetteki bir çok sitede bilgi var. Ben sadece onunla ilgili bir sayfanın adını vermekle yetineyim. Onun son sunumunu okumak isteyenler bana yazarlarsa kendilerine PDF formatında gönderebilirim.

http://yunus.hacettepe.edu.tr/~demirsoy/Ana_Sayfa.html

Aslında bu hafta güncel konu olan Libya’daki olayları ve Kaddafi’nin ünlü bedevi çadırını yazacaktım ama benim için ülkemizin doğası ve bilim dünyası bedevinin çadırından daha önemli olduğu için yazı gündemimi değiştirdim.

Son söz olarak söylemek istediğim şudur : Beyninizin enformasyon çöplüğüne dönüşmeden aydınlık bilgilerle dolması için Türk görsel ve yazılı medyasına mesafeli durun ! Daha az televizyon seyredin ama daha çok kitap okuyun lütfen !

Hiç yorum yok: