18 Mayıs 2009 Pazartesi

115 yıl sonra… Hukuk, Adalet ve Gerçek…DREYFUS DAVASI VE ZOLA – 2

115 yıl sonra… Hukuk, Adalet ve Gerçek…
DREYFUS DAVASI VE ZOLA – 2


Geçen hafta 115 yıl önce Fransa’da yaşanan Dreyfus davasını özetlemeye çalışmıştım. Bu hafta Dreyfus Davası’nda ünlü yazar Emile ZOLA’nın etkisini ve katkısını özetlemeye çalışacağım. Emile Zola’yı sadece bu dava ile özdeşleştirmemek gerekir. Onun yazarlığından ve eserlerinden de biraz bahsetmek isterim.

2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902 tarihleri arasında yaşamış olan Emile Zola, natüralizm akımının öncüsü Fransa’da ve dünyada çok tanınan bir romancıdır. Kitaplarından bazıları : Nana, Germinal ve Meyhane’dir.

Benim 70’li yılların ortasında okuduğum ve çok etkilendiğim Emile Zola’nın en iyi eseri ve Fransız edebiyatının baş yapıtı olan Germinal romanı yüzün üzerinde ülkede yayınlanmıştır. Bu ünlü roman 5 kez sinemaya iki kez de televizyona uyarlanmıştır. Germinal’den esinlenerek yapılan iki sinema filmini de görmüştüm…

Maden işçilerinin gerçekçi yaşamını ve bir grevin öyküsünü anlatan Germinal kelime olarak ürün ve bereket anlamına gelmektedir. Emile Zola romanının sonunda sosyalist ve yenilikçi görüşlere yönelik bir umut verir. “Şimdi, nisan güneşi, toprağı ısıtıyor, vadilerden hayat fışkırıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyordu. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyordu. Ve arkadaşlar, tekrar tekrar, sanki yüzeye yaklaşmışlar gibi daha berrak bir şekilde vuruyorlar vuruyorlardı. İnsanlar yetişiyor, kara kin dolu bir ordu, bir asır sonraki hasada hazırlanıyor, tohumlarını patlatıyordu.” Zola’nın ölümünden sonra Germinal, tartışmasız onun en iyi eseri olarak atfedilmiştir. Cenazesinde işçiler toplanmış ve “Germinal! Germinal!” diye bağırmışlardır. O zamandan itibaren kitap çalışma şartlarını sembolize eder duruma gelmiş ve madenci sınıfı kültüründe önemli bir kilometre taşı olmuştur.

Geçen haftaki yazımda yazısından alıntılar yaparak Dreyfus Davası’nı özetlediğim Sayın Gül Tekay BAYSAN’ın aynı yazısından bu ünlü davaya Zola’nın etkisini ve katkısını özetlemeye çalışayım…


“ Irkçı-dinci bağnazlık sorununa duyarlı olmakla birlikte, Zola başlangıçta Dreyfus davasıyla yakından ilgilenmez. Olay gündeme geldiğinde İtalya'dadır; Paris'e dönüp gerçekleri öğrenince etkin bir kampanya başlatmayı gerekli bulur.

25 Kasım 1897'de Le Figaro'da çıkan "Gerçek Yürüyor, Onu Hiçbir Şey Durduramaz" başlıklı yazısı yayınlanır. Bu güçlü fikir yazısı süssüz ama inandırıcı diliyle yazınsal bir yapıt güzelliğindedir. Zola bu yazısında, "kampanyaların en çirkini ile çileden çıkarılan bir kamu oyu", satışlarını artırmak için "kışkırtıcı davranan" bir basın, "bu çılgınlığı körükleyen" "budalaca" bir bağnazlık karşısında; dürüst insanlar korkudan seslerini çıkaramamaktadırlar, ancak gerçeğin bu savaştan yengiyle çıkacağını duyurur… "Gerçek yürüyor, onu hiçbir şey durduramayacak", Zola'ya göre, Dreyfus'un suçlanma nedeni eylemi değil ırkıdır. Yazının ikinci evresinde ironinin yerini ciddi, zaman zaman da acıklı bir dil alır. Zola, olayın kendisi için ırk değil, adalet sorunu olduğunu açıklar.

Olay ortaya çıktığında Dreyfus'u şiddetle suçlayan ünlü solcu politikacılar Clemenceau ve Jaures ise artık Dreyfusçu taraftadırlar. Clemenceau'nun çıkardığı L'Aurore, bağnaz yargının kurbanlarını korkusuzca ve inatla savunan Voltaire'in mektuplarını yayımlamaya başlar.

Zola'nın Le Figaro'daki son yazısı 5 Aralık 1897'de çıkar: "Tutanak". Yazar "kepazelik" olarak nitelendirdiği olayların bir özetini yaptıktan sonra, yalan ve iftirayı yayan şoven basını şiddetle kınar. Zola bu yazıda "zehirli ırmak yanlarından aktığı halde kıllarını bile kıpırdatmayan" tarafsız gazeteleri de hedef alır. Oysa tehlike ciddidir. Ülkeyi ortaçağ karanlığına, soykırıma sürükleyebilecek ırkçılık, özgürlüğe aşık Fransa'ya yakışmamaktadır. Bu bağnazlık "sisli bir beynin, dengesiz bir inananın" ürünüdür. Bu "sisli beyin" kampanyayı başlatan Drumont'dan başkası değildir.

Bu yazıda da diğerlerinde olduğu gibi, öfkeli bir söylem göze çarpar. Haksızlığa baş kaldıran dürüst bir adamın sesini duyarız. Yazar, bu ateşli satırların ardından tarihsel bir saptama yapar. Irkçılık, bu "tehlikeli azgınlık", Panama Skandalı yüzünden güçlenmiş, onun ürünü olan Dreyfus olayı toplumsal bir çılgınlığa dönüşmüş, "yurtseverlik alçakça sömürülmüştür". Bu sömürüye ortak olan basın kadar, oy kaygısıyla ona göz yuman politikacılar da suçludur. Haksızlığa karşı çıkması umulan ılımlılardan, radikallerden ve sosyalistlerden hiçbiri "vicdanının sesini" duyurmamıştır. "Tutanak" umutla biter. Zola "gerçek ve adalet" için bir kez daha savaşmamayı dilemektedir. Yazdıklarını yayımlayacak gazete bulamayan Zola, savaşımını broşürlerle sürdürür.

14 Aralık 1897'de piyasaya çıkan "Gençliğe Mektup", Sorbon Üniversitesi'nin bulunduğu Quartier Latin'de Dreyfus karşıtı gösteriler yapan gençliğe bir uyarı niteliğindedir. Yirminci yüzyıla yaklaşırken, İnsan Hakları Bildirgesinin ilanından yüz yıl sonra gençliğin karşı devrimci gösteriler yapması Zola'yı hem şaşırtmakta hem de kızdırmaktadır. Eskiden baskılara isyan etmek, tutucu hocaları ve dalkavuk yazarları kınamak, ezilenleri savunmak için harekete geçen Fransız gençliğinin şimdi kışkırtmalara kapılıp dürüst insanları yuhalamak için sokaklara dökülmesi yazarı derinden yaralamıştır. "Geleceğin kurucusu" gençliğin "din savaşlarına, bağnazlıkların en iğrencine" döndürülmesine isyan eder. Henüz çıkar kaygılarıyla kirlenmediklerinden adalet duygusuyla hareket etmeleri beklenen gençlerin, hak savaşını yaşlılara bırakmış olmalarını ayıplamaktadır. Mektubun sonu, gericilerce kışkırtılan gençliğe bir ders niteliğindedir. "Nereye gidiyorsunuz gençler", "biz insanlığa, gerçeğe ve adalete gidiyoruz" diyerek bitirir yazısını.

6 Ocak 1898'de ise "Fransa'ya Mektup" adlı broşür yayımlanır, Zola'nın sitemi bu kez tüm ulusadır. Devrimci Fransız halkı, yalanlarla kışkırtılıp çılgın, yobaz bir kitle halini almıştır. Fransa'nın bu duruma düşürülmesi yazara büyük acı verir. Gerçek bu yazının da baş kişisidir. Halkı uyarır: "Gerçeğin yolu kesilir de, uzun ya da kısa süre içinde yer altına atılması başarılırsa o güç birikir, şiddetle patlayacak hale gelir."

Saygın gazetelerin, tirajlarını artırmak için sövgüye başvurarak "ulumalarını”sürdüren küçük gazetelere eşlik etmeleri, ulusal duyguları sömürmeleri, kızdırmaktadır yazarı. Üstelik, Fransa'nın onuruna leke süren bu eylem, ülkeyi savunması gereken ordunun saygınlığını korumak adına yapılmak ta, adaleti savunanlar orduya dil uzatmakla suçlanmaktadır. Meclis dikta heveslilerinin elindedir. Zola, Yahudi düşmanlığı olarak ortaya çıkan ırkçı hareketin, ortaçağ karanlığını geri getirmesinden korkmaktadır. Bu yazısında bu kez tüm Fransa'ya meydan okur. Bir yandan kutsal değerler söyleminin etkisindeki Fransız halkını suçlar, bir yandan da gericiliğin hortlamasının ardında egemenlerin çıkar birliği olduğuna değinir. "Fransa, kısacası senin kamuoyunu oluşturan etkenler şunlar: kılıca duyduğun gerek, seni yüzyıllarca geriye götüren papaz gericiliği, seni yönetenlerin, seni yiyenlerin ve sofrayı bırakmak istemeyenlerin doymak bilmeyen hırsları", Oysa cumhuriyet tehlikededir. Yazar yine de Fransa'dan umudunu kesmediğini söyler. Son sözler yine iki kahramana, adalete ve gerçeğe ayrılmıştır.

IV. Dreyfus Davası İçin Bir Dönüm Noktası: "Suçluyorum"

Casusun aklanması yetmezmiş gibi onun suç kanıtlarını bulan Picquart'ın cezalandırılması, Zola'yı bu konudaki en ünlü makalesini yazmaya iter: "Cumhurbaşkanı Felix Faure'a Açık Mektup". Clemenceau'nun gazetesi L'Aurore, bu yazıyı 13 Ocak 1898'de yayımladığında Dreyfus tarihinde yeni bir sayfa açılır. Clemenceau'nun önerisiyle, yazının son bölümünde sık sık yinelenen cümle "Suçluyorum- J'Accuse" başlık olarak kullanılır. “


( Dreyfus Davası: Gerçek ve Adalet Savaşçısı Zola - Gül Tekay BAYSAN -Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi - Cilt: 19 / Sayı: 1/ ss. 181-195 )



İznik’te 32 yıldır haftalık yayınlanan DOĞUŞ’un kısıtlı sayfa olanaklarını düşünürek yazımı ancak haftaya bitirebileceğim. 17 Mayıs Pazar günü Ankara’da Tandoğan Meydanı’nı dolduranların, o meydana gidenleri açıkça tehdit eden Fethullahçı medyanın Dreyfus Davası’ndan ve Zola’dan çıkaracak dersleri olduğunu düşünüyorum. Özellikle de 90.yılını kutladığımız 19 Mayıs’ın emanet edildiği gençlerimiz… Bayramınız kutlu olsun !

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 20 MAYIS 09

Hiç yorum yok: