19 Nisan 2009 Pazar

İki Yıl Önce ve Bugün…NE ŞERİAT NE DARBE

İki Yıl Önce ve Bugün…
NE ŞERİAT NE DARBE


Bu haftalık yazımı yazmak için Pazartesiyi beklemeden Pazar günü yazıyorum. Hafta başında ne olur ne olmaz… Türkiye’de gündem yine bir dalga ile değişebilir.

Geçen hafta Pazartesi günü yazımı yazarken bir yandan da televizyonlardan Ergenekon’un 12.dalgasını izliyordum. Türkiye bir hafta boyunca bu dalgayı konuştu, yazdı, okudu ve tartıştı…

Bu 12.dalga adı verilen operasyonun sonucu gözaltına alınan kırktan fazla kişiden çoğunluğu ÇYDD ve ÇEV çalışanları iki-üç günün sonunda serbest bırakılırken Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, Uludağ Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, İnönü Üniversitesi eski rektörü Prof.Dr.Fatih Hilmioğlu, 19 Mayıs Üniversitesi eski rektörü Prof.Dr.Ferit Bernay, Van 100.Yıl Üniversitesi eski rektör yardımcısı Prof.Dr.Ayşe Yüksel ve Prof.Dr.Erol Manisalı tutuklanarak cezaevine konuldu. Cezaevinde rahatsızlanan dünyanın ünlü cerrahlarından Prof.Dr.Mehmet Haberal İstanbul Üniversitesi Hastanesi yoğun bakım üniversitesinde yaşam mücadelesi veriyor…

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof.Dr. Türkan Saylan ise zaten hastanede kanser tedavisi gördüğü için gözaltına alınmamıştı. Ancak Türkan Hoca’nın evi, ÇYDD Genel Merkezi ve Şubeleri saatlerce aranmış, tüm bilgisayarlara, evraklara el konulduğundan derneğin burs verdiği 40 bin öğrenci bu ay burslarını alamadı. Türkan Hoca ilerlemiş hastalığına ve yaşına karşın hafta boyunca dik durdu. Her televizyon programına katılarak olup biteni anlattı. Ancak hafta sonunda kendi deyimiyle onun da pili bittiğinden pilini şarj etmek ve son nefesine kadar mücadelesini sürdürmek için tekrar hastaneye döndü… Geçen haftanın en kısa özeti bu.

Bu 12.dalganın tepkilerinden de birkaç satırbaşı vereyim…Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in gözaltına alınarak Ankara’dan İstanbul’a götürülen Prof.Dr.Mehmet Haberal’ı havaalanında uğurlaması ve bu uğurlamaya Milli Eğitim Bakanının eleştirisi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin burs verdiği öğrencilerine burs vermek için halktan gelen müthiş destek… Fazıl Say ve Genco Erkal başta olmak üzere diğer sanatçılardan gelen destekler. Dün de yüzbinlerin Ankara’da Anıtkabir buluşması. Bunlar olumlu tepkiler. Bir de ulusal basındaki tepkiler var. Vakit Gazetesi’nin aşağılık saldırıları Türkan Hoca’nın hastalığını bile kullanarak daha da iğrençleşerek sürdü. Taraf Gazetesi’nin “ Postallı Profesörler” başlığı kendi yazarlarının bile tepkisini çekti. Aklı başında hukukçuların bu dalgadaki hukuka karşı usulsüzlük vurgulamalarına da değindikten sonra siyasilerin tepkilerine ve tepkisizliklerine hiç değinmiyorum.

Bu konu ile ilgili olarak bugünden iki yıl öncesine 07 yılına bir geri dönüş yapıyorum. İki yıl önce bahar aylarında Türkiye’nin gündeminde Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Cumhuriyet mitingleri vardı…

Bu gazetede yani İznik DOĞUŞ Gazetesi’nde o günlerde yazdığım yazılarımın ikisinden alıntı yaparak o günleri anımsıyorum…

28 Mart 07 tarihli DOĞUŞ’taki “ CUMHURBAŞKANI ADAYIMI AÇIKLIYORUM “ başlıklı yazımın son paragrafı şöyleydi :

Siyaset oyununu terk etmiş bir seyirci, bir yurttaş olarak gönlümdeki adayı açıklayarak bu yazıyı bitireyim. Bir kere zaman zaman sigortası atan, Cumhuriyetin temel ilkelerine inanmayan, bana göre çağdışı görüşleri olan Sayın Başbakanı asla Çankaya’da görmek istemiyorum… Gönlümdeki aday çağdaş bir yaşamı savunan, bu ülkenin temel meselesini eğitim olarak gören bu konuda yüreklice çalışan güzel insan Sayın Türkan SAYLAN’ı Çankaya’da görmek istiyorum. Bir yurttaş olarak benim görüşüm ve isteğim de bu. “

2 Mayıs 07 tarihli yazımın başlığı ve alt başlıkları ise şöyleydi…

“ 27 NİSAN ÖNCESİ VE SONRASI
Uzlaşma-İnatlaşma ve Cumhuriyet’i korumak...** Ne haki yeşili- Ne türbe yeşili- En güzeli demokrasi çiçekleri... *** 29 Nisan Cumhuriyet Bayramı “


İşte bu yazımın son bölümünü de buraya aynen alıyorum…

“Ama siyasal düşünceleri 40 yıldır solda olan bir insan olarak asla bir askeri darbeyi savunamam.Türkiye’nin sorunları asla askeri darbelerle askeri yönetimlerle çözülemez. Cumhuriyet’in koruyucusu da sadece askerler değildir.Türkiye’nin sorunları demokrasi ile çözülür. Cumhuriyet’i korumak ta 14 ve 29 Nisan’da olduğu gibi halkın görevidir. Halk bu görevinin de bilincinde olduğunu da göstermiştir.
Cumhuriyet’e ve Demokrasiye sahip çıkan milyonlarca insan 14 ve 29 Nisan’larda yazımın ikinci alt başlığı olan sloganı atmıştır ki aynen katılıyorum...
Ne haki yeşili-Ne türbe yeşili-En güzeli demokrasi çiçekleri...

29 Nisan Pazar günü İstanbul Çağlayan Meydanı’ndaki Cumhuriyet mitingindeki milyonlarca insandan biriydim. O bayrak selini, o coşku selini, Cumhuriyet’i korumadaki o kararlılığı, insanca korkuyu, güveni, mutluluk göz yaşlarını görmeliydiniz, yaşamalıydınız... O mitingi hiç bir siyasi parti düzenleyemez. O kendiliğinden bir mitingdir. O mitingte AKP iktidarının uygulamaları, laiklik ve Cumhuriyet’e karşı siyaseti eleştirilmiştir.
Ama aynı zamanda muhalefet partilerine “BİRLEŞİN !” mesajı verilmiştir.
Benim için İstanbul Çağlayan Cumhuriyet mitingi bir Cumhuriyet Bayramı’dır. Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun !
1 Mayıs İşçi Bayramı’nı da kutluyorum...30 yıl önce 1 Mayıs 77’de katledilen insanlarımızı da saygılarımla anıyorum.”


İki yıl önce o Cumhuriyet mitinglerinin düzenleyici ve konuşmacılarından biriydi Prof Dr. Türkan Saylan… Basından öğrendiğimize göre Ergenekon’un 12.dalgasında tutuklananlara bu mitingler soruluyormuş… Ne diyelim ? Bu Ergenekon savcılarının işi de çok zor. O kadar insanı sorgulamak kim bilir kaç yıllar sürer. O kadar insanı içine alacak hapishaneler yapmak ta ülke ekonomisini bayağı sarsar… IMF’den gelen para da yetmez…

Geçen hafta Ergenekon’un 12. dalgasının gölgesinde kalan bir haber gözlerden kaçtı. Beni de yalanlayan bir haber bu… Geçen haftaki yazımda ben “ takkeli herkül “ Fethullah Gülen’in ABD’de CIA ve FBI korumasında yaşadığını yazmıştım ya meğer öyle değilmiş… Bakın geçen hafta ajanslara düşen ve gölgede kalan haberin başlığına… “Vakit Gazetesi Yazarı Abdurrahman Dilipak'tan Fethullah Gülen ve cemaatini çok kızdıracak sözler: "Gülen cemaatini sadece ABD"den ibaret görmemek gerek. Vatikan’ la da ilişkisi var"

Asıl yazmak istediğim konu olan Ergenekon dalgaları – Fethullah Gülen – Türkan Saylan ilişkisine yer darlığı nedeniyle değinemiyorum. Bir yanda kadını türbanı, çarşafı ile evine kapatmak, toplumsal hayattan çekmek isteyen, eğitimi de Taliban zihniyetiyle sadece Fethullah Gülen okullarında okutmak olarak gören bir zihniyet var. Bir yanda da “Baba Beni Okula Gönder” gibi kampanyalarıyla kızları okutmaya, özgürleştirmeye çalışan Türkan Saylan’ın öncülük ettiği çağdaş yaşam zihniyeti var… Bu iki zihniyetin çatışması olan bu gündem maddesini izlemeye devam ediyoruz.

Ben kendi adıma iki yıl önceki durduğum yerdeyim. Aynı Türkan Hoca gibi iki yıl önce de bugün de haykırıyorum… NE ŞERİAT NE DARBE !

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 22 NİSAN 09

Hiç yorum yok: