25 Ekim 2007 Perşembe
Biz korumazsak...Biz karşı çıkmazsak... Kazdağları yok olacaktır !
Geçen hafta “KAZDAĞLARI ALTINA KURBAN EDİLEMEZ !” başlıklı yazımda Kazdağları’ndan yükselen çığlığı sizlere duyurmaya çalıştım.Kazdağları için 10 yıl önce bu sütunlarda yazdığım yazımı da yayınladım.
Kazdağları’nın çığlığını ulaşabildiğim tüm dostlarıma ulaştırmaya çalıştım.Ulusal basında da Kazdağları ile ilgili çok güzel yazılar yazılıyor ve televizyon programları yapılıyor.Herhale okuyor ve izliyorsunuzdur...
Kazdağları ile ilgili yazacak o kadar çok şey var ki...Hepsini burada yayınlamak bu gazetenin,bu sütunun boyutlarını kat kat aşıyor.Yine de elimden geldiğince aktarmaya çalışacağım.
Olayı tam olarak anlayabilmek için Kazdağları bölgesinde yaşayan insanların ilgili makamlara (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,Bölge Valilikleri vd.) verdikleri imzalı dilekçelerinden bir paragrafı okuyalım.
“Bizler, Çanakkale ili, ilçe, belde ve köylerinde yaşayan kişileriz. 2004 yılında Dünya Çevre gününde çıkarılan 3213 sayılı maden yasasına göre ülkemizde sadece batı anadoluda 100.000 km ² lik bir alan olmak üzere toplam 155.000 km ² lik bir alanda yabancılara maden ruhsatı verilmiştir. Yine uluslar arası altın tekellerinin belirttiğine göre bu alan mücavir alanlarla birlikte 450.000 km ² ye çıkmaktadır. Yani ülke yüzölçümünün yaklaşık yarısı 99 yıllığına yabancı çok uluslu şirketlere kiraya verilmiştir. İlimizde de Cominco, Tüprag ve onların taşeron şirketleri tarafından maden arama faaliyetleri kapsamında başta Çan-Söğütalan/ Bardakçılar/Halilağa/Hacıbekirler, Bayramiç-Muratlar/Karıncalı/Zeytinli/Kuşçayırı, Çanakkale-Kirazlı, Ayvacık-Bahçedere köylerinde ve daha bir çok sahada sondaj faaliyetleri sürdürülmektedir. Genellikle tarımla geçimini sağlayan yöre halkının, bilgisi ve onayı dışında Ayvalık, Edremit Körfezi ile Balıkesir Kazdağları Milli Parkı alanında, Çanakkale Merkez Dardanos-İntepe’de, Bayramiç, Çan ve Ayvacık ilçelerinde, Kazdağları ve eteklerinde çok sayıda işletme ruhsatı verildiği bilinmektedir. Oksijen deposu, biyolojik çeşitlilik alanı, uluslar arası bilimsel projelerin uygulandığı gen kaynağı, Balıkesir-Erdek-Çanakkale-Edremit Körfezi-Ayvalık hattında yaşayan halkın içme, kullanma ve tarımsal sulama suyu kaynağı olan Kazdağları biz korumazsak, madencilik faaliyetlerine karşı çıkmazsak yok olacaktır.”
Kazdağlarında yaşayan insanlarımız sorunlarını resmi olarak böyle ortaya koyuyor.Arka arkaya yapılan toplantılarda sesler yükseliyor ve çığlık olup büyüyor...
Şimdi bir-iki cümlelik bir alıntı daha okuyalım...
"Bu kanunla Türkiye’de doğayı tabiatı korumak mümkün değil. Anasına kızan evden çıkıp taş ocağı ruhsatı alıp şehrin ormanın en güzel yerinde arama yapıyor. Bu kanunla yola devam edilirse arama yapan işletmeler mantar gibi biter. İş çığırından çıkmadan bu kanun değiştirilmeli."
Sizce bu doğru sözleri kim söylemiş olabilir ?
Bütün bu işleri başımıza açan uluslararası emperyalist şirketlere ülkemizin doğal çevresini yağmalamasına,yok edilmesine yol açan,alay eder gibi 2004 yılı Dünya Çevre Günü’nde çıkarılan Maden Yasası’nın altında imzası olan biri...
Şimdi gerçeği görmüş ve “iş çığırından çıkmadan bu kanun değiştirilmeli.” diyen kişi eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’den başkası değil...
Zaman zaman boşuna demiyoruz “ Burası Türkiye ! “
Burası Türkiye...Ve her ne kadar değiştirilmek için yoğun çaba harcansa da halen geçerli bir Anayasa’sı var.Ve bu Anayasa ne diyor ? Anımsayalım...
“Anayasa’nın 2. maddesine göre “T.C.Devleti, sosyal hukuk devleti”dir, 56.maddesine göre “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir”. 138. maddesine göre de; “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez”
Geçen hafta Çarşamba günü üyesi olmaktan gurur duyduğum Beşiktaşımız BJK İnönü Stadında son iki yılın Avrupa Şampiyonu ve finalisti İngilizlerin Liverpool takımını 2-1 yenerek hepimiz mutlu etti.Bu maç sırasında Beşiktaş’ın toplumsal olaylara duyarlı ÇARŞI Grubu’nun tribünlere astığı iki pankartın fotoğrafını sizinle paylaşmak istiyorum... ÇARŞI SİYANÜRE DE KARŞI !
Ya siz ?
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 31 EKİM 07
19 Ekim 2007 Cuma
KAZDAĞLARI ALTINA KURBAN EDİLEMEZ !
Bugünlerde Kazdağları’ndan bir çığlık yükseliyor.
Duyuyor musunuz ?
Bu bir öfke çığlığı…Bu bir destek çığlığı…Bu bir yardım çığlığı…Bu bir birlik çığlığı…Bu bir doğayı koruma çığlığı…Bu bir vatan toprağını savunma çığlığı…Bu zeytincilerin çığlığı…Bu bir insanlık çığlığı…Bu küresel emperyalizme karşı bir direniş çığlığı…
Eğer bu çığlığı duymuyorsanız,kulaklarınızda bir problem var demektir.Bu çığlığı yüreğinizde hissetmiyorsanız insanlığınızda sorun var demektir.Eğer bu çığlığı duymuyorsanız,siz küresel emperyalizmin doğa yağmacısı şirketlerinin ortağısınız demektir.
Siz bugün Kazdağları’ndan yükselen bu çığlığı duymazsanız yarın sizin çığlığınızı da duyacak kimse kalmaz…
Kazdağları’nın çığlığını duyun ! Bu çığlığı duyurun…”…ve artık yeter !” deyip bir çığlıkta siz atın ne olur…
DOĞUŞ olarak bu hafta bu çığlığı size duyurmaya çalışacağız.Bu kez Kazdağları Bergama köylüleri kadar yalnız ve çaresiz değil.Bölgenin tüm kişi ve kuruluşları ayakta.Birlikte hareket ediyorlar.Şimdiden ulusal basında bu çığlığı duyan bir çok yazar bu çığlığı duymayanlara duyurmak için yazılar yazdı.
Ben Hüseyin AY olarak bu çığlığı 10 yıl öncesinden duydum.
Bu gazetede 24 Aralık 97’de yazdığım yazımı burada tekrar yayınlıyorum.
“19 Kasım 1997 tarihinde yayınlanan Antalya Mektubu’nda Bergama Köylülerinin topraklarında siyanürlü altın aramak isteyen Eurogold şirketine karşı verdikleri mücadeleyi kutlamış ancak Eurogold Türkiye’den tümüyle gitmeden bayram yapmamalarını yazmıştım.Bu Antalya Mektubu’na başlarken önümde Hürriyet Gazetesinin iki haberi var.Sadece başlıklarını veriyorum :
Hürriyet 25 Kasım 1997 : EUROGOLD KAZ DAĞI’NDA
Bergama’da siyanür yöntemiyle altın madeni işletmek isteyince uluslararası çevre mücadelesi ile karşı karşıya kalan Eurogold,şimdi de Çanakkale’nin Kaz Dağları’nda altın aramaya başladı.
Hürriyet 27 Kasım 1997 : İDA,DİKEN ÜSTÜNDE
Bergama örneğinden hiçbir ders almamış görünen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın,Eurogold Firması’na Kaz Dağı eteklerinde altın arama izni vermesi,yöre halkını ayaklandırdı.
*
Benim Kaz Dağı’nı (mitolojideki adıyla İda Dağı) ne çok sevdiğimi bilen dostlarım bu iki haberin beni nasıl etkilediğini tahmin edebilirler.1990 lı yıllarda nerdeyse geleneksel hale getirdiğimiz Mayıs ayında Kaz Dağı yürüyüşlerimizde, bu dağı kuzeyden güneye,doğudan batıya geçişler yaptık.Her defasında en az iki gece kamp yaptığım,kamp ateşi etrafında dostlarımla söyleştiğim,her yürüyüşte birkaç kez yolumuzu kaybettiğimiz,yıldızlarının altında uyuduğum,kır çiçeklerinin yüzlerce fotoğrafını çektiğim,1775 metrelik Sarıkız zirvesinde huzur bulduğum,zirveye yakın buzullar içinden fışkıran sarı çiğdemlerine aşık olup şiirler yazdığım,havasıyla,suyu ile Kaz Dağı’nın benim yaşamımda ve anılarımda çok ayrı ve özel bir yeri vardır.Her yürüyüşümüzün ya başlangıç ya da bitiş noktası Bayramiç ilçesinin Evciler Kasabasıdır.Burada Ayazma olarak bilinen kamp yerinde 1996 yılının Kurban Bayramında başlangıç kampını yapmıştık.Ne güzel bir piknik ve kamp yeridir.İşte tam da bu noktadan siyanürle altın aramaya başlıyormuş Eurogold.
Anlaşılan 1998 Mayıs ayında Kaz Dağı’na, Evciler Ayazma’ya kamp yapmaya değil Eurogold’a karşı eylem yapmaya gideceğiz dostlarımla.
Hazır mısınız dostlar ?
Bu doğa düşmanı uluslararası Eurogold şirketine hangi siyasi,hangi bürokrat ne gibi çıkarlar karşılığında izin verir merak ediyorum.Bu şirkete Bergama deneyinden sonra Kaz Dağı’nda da siyanürle altın arama izni verenlerin,aklından,namusundan,insanlığından şüphe ediyorum.”
10 yıl önce bu satırları yazmışım…10 yılda neler değişti ? Şimdi Kazdağları’nda neler oluyor ? Bunları da gelecek hafta yazacağım.
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 24 EKİM 07
Duyuyor musunuz ?
Bu bir öfke çığlığı…Bu bir destek çığlığı…Bu bir yardım çığlığı…Bu bir birlik çığlığı…Bu bir doğayı koruma çığlığı…Bu bir vatan toprağını savunma çığlığı…Bu zeytincilerin çığlığı…Bu bir insanlık çığlığı…Bu küresel emperyalizme karşı bir direniş çığlığı…
Eğer bu çığlığı duymuyorsanız,kulaklarınızda bir problem var demektir.Bu çığlığı yüreğinizde hissetmiyorsanız insanlığınızda sorun var demektir.Eğer bu çığlığı duymuyorsanız,siz küresel emperyalizmin doğa yağmacısı şirketlerinin ortağısınız demektir.
Siz bugün Kazdağları’ndan yükselen bu çığlığı duymazsanız yarın sizin çığlığınızı da duyacak kimse kalmaz…
Kazdağları’nın çığlığını duyun ! Bu çığlığı duyurun…”…ve artık yeter !” deyip bir çığlıkta siz atın ne olur…
DOĞUŞ olarak bu hafta bu çığlığı size duyurmaya çalışacağız.Bu kez Kazdağları Bergama köylüleri kadar yalnız ve çaresiz değil.Bölgenin tüm kişi ve kuruluşları ayakta.Birlikte hareket ediyorlar.Şimdiden ulusal basında bu çığlığı duyan bir çok yazar bu çığlığı duymayanlara duyurmak için yazılar yazdı.
Ben Hüseyin AY olarak bu çığlığı 10 yıl öncesinden duydum.
Bu gazetede 24 Aralık 97’de yazdığım yazımı burada tekrar yayınlıyorum.
“19 Kasım 1997 tarihinde yayınlanan Antalya Mektubu’nda Bergama Köylülerinin topraklarında siyanürlü altın aramak isteyen Eurogold şirketine karşı verdikleri mücadeleyi kutlamış ancak Eurogold Türkiye’den tümüyle gitmeden bayram yapmamalarını yazmıştım.Bu Antalya Mektubu’na başlarken önümde Hürriyet Gazetesinin iki haberi var.Sadece başlıklarını veriyorum :
Hürriyet 25 Kasım 1997 : EUROGOLD KAZ DAĞI’NDA
Bergama’da siyanür yöntemiyle altın madeni işletmek isteyince uluslararası çevre mücadelesi ile karşı karşıya kalan Eurogold,şimdi de Çanakkale’nin Kaz Dağları’nda altın aramaya başladı.
Hürriyet 27 Kasım 1997 : İDA,DİKEN ÜSTÜNDE
Bergama örneğinden hiçbir ders almamış görünen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın,Eurogold Firması’na Kaz Dağı eteklerinde altın arama izni vermesi,yöre halkını ayaklandırdı.
*
Benim Kaz Dağı’nı (mitolojideki adıyla İda Dağı) ne çok sevdiğimi bilen dostlarım bu iki haberin beni nasıl etkilediğini tahmin edebilirler.1990 lı yıllarda nerdeyse geleneksel hale getirdiğimiz Mayıs ayında Kaz Dağı yürüyüşlerimizde, bu dağı kuzeyden güneye,doğudan batıya geçişler yaptık.Her defasında en az iki gece kamp yaptığım,kamp ateşi etrafında dostlarımla söyleştiğim,her yürüyüşte birkaç kez yolumuzu kaybettiğimiz,yıldızlarının altında uyuduğum,kır çiçeklerinin yüzlerce fotoğrafını çektiğim,1775 metrelik Sarıkız zirvesinde huzur bulduğum,zirveye yakın buzullar içinden fışkıran sarı çiğdemlerine aşık olup şiirler yazdığım,havasıyla,suyu ile Kaz Dağı’nın benim yaşamımda ve anılarımda çok ayrı ve özel bir yeri vardır.Her yürüyüşümüzün ya başlangıç ya da bitiş noktası Bayramiç ilçesinin Evciler Kasabasıdır.Burada Ayazma olarak bilinen kamp yerinde 1996 yılının Kurban Bayramında başlangıç kampını yapmıştık.Ne güzel bir piknik ve kamp yeridir.İşte tam da bu noktadan siyanürle altın aramaya başlıyormuş Eurogold.
Anlaşılan 1998 Mayıs ayında Kaz Dağı’na, Evciler Ayazma’ya kamp yapmaya değil Eurogold’a karşı eylem yapmaya gideceğiz dostlarımla.
Hazır mısınız dostlar ?
Bu doğa düşmanı uluslararası Eurogold şirketine hangi siyasi,hangi bürokrat ne gibi çıkarlar karşılığında izin verir merak ediyorum.Bu şirkete Bergama deneyinden sonra Kaz Dağı’nda da siyanürle altın arama izni verenlerin,aklından,namusundan,insanlığından şüphe ediyorum.”
10 yıl önce bu satırları yazmışım…10 yılda neler değişti ? Şimdi Kazdağları’nda neler oluyor ? Bunları da gelecek hafta yazacağım.
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 24 EKİM 07
14 Ekim 2007 Pazar
BAYRAM GELMİŞ NEYİME-KAN DAMLAR YÜREĞİME…
Yazının başlığındaki sözcükler çoğunluğun anımsadığını sandığım bir halk türküsünün dizeleri.
Evet,bir bayram geldi geçti…Ama nasıl geçti ? Türkü sözlerinde olduğu gibi kan damlayan yüreklere bayram gelmiş,geçmiş kimin neyine.
Bir yanda siyasi terör,bir yanda trafik terörü…Siyasi terörde yaşamını yitirenler şehit,trafik teröründe yaşamını yitirenler Niyazi…
Bu yazıyı yazdığım Pazar akşam saatlerinde başta İstanbul olmak üzere büyük kentlere bayram dönüş çilesi devam ediyordu.Ve sadece üç günlük bayram trafiğinde yaşamını yitirenlerin sayısı 84 kişiydi…Bayramlarda trafiğe insan kurban etmek bizim ülkenin değişmeyen geleneği.Bozuk ve denetimsiz yollar,trafik kurallarına uymamayı kural edinmiş,aceleci,saygısız sürücülerle daha uzun yıllar değişmesi de mümkün değil.
Yazımızın asıl konusu siyasi terör.Bayram öncesi kalkan 15 şehit cenazesinin hüznü çöktü bayramın üstüne.Şehit askerlerin evlerinde ağıtlar yakıldı,törenlerde nutuklar ve sloganlar atıldı,yumruklar sıkıldı…Siyasiler kınama demeçleri yayınladılar.Medyada şehitlerin yaşam öyküleri yazıldı,çarpıcı manşetler atıldı,insanların kanayan yürekleri,gözyaşları bol bol malzeme yapıldı…
İlk gün konuyu gelecek ay Başkan Bush’la görüşeceğini açıklayan Başbakan bayramda tavır değiştirdi.Sınır ötesi operasyon için Meclis’e yeni bir tezkere getirmeye karar verdi.Sanatçılara vereceği kokteyli erteleyen Cumhurbaşkanı kızının görkemli düğününü ertelemeyi düşünmedi.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde,Ortadoğu’da ve Türkiye’de süren tüm kirli savaşların ve terörün kaynağı ABD emperyalizmidir.Bu gerçek apaçık ortadayken ABD emperyalizmine karşı çıkmayan,karşı çıkmak bir yana ABD emperyalizminin savaşlarına ve terör eylemlerine destek olanlar,bu terörden siyasi çıkar umanlar bu terör suçuna ortaktırlar.Bu suç ortaklarının başında Kuzey Irak’taki Kürt milliyetçileri ve PKK gelmektedir.
Kendi aralarında kavga eder görünseler de bizim Türk ve Kürt milliyetçisi siyasi partilerimiz de ABD emperyalizmine karşı kesin bir karşı duruş tavrı sergilemedikleri için içte verdikleri keskin mesajların ve sahte göz yaşlarının hiçbir önemi yoktur.
Bana göre savaşa ve teröre karşı yeni bir toplumsal muhalefet oluşturulmalıdır.Bu yeni toplumsal muhalefetin ortak paydası ise ABD emperyalizmine,savaşa ve teröre karşı duruş olmalıdır.
Terör eylemlerinde taraf olunmamalıdır.Masum insanların canına kast eden terörizmin milliyeti de dini de yoktur.Teröristin Kürdü,Türkü,Ermenisi,Rumu,Arabı,Amerikalısı,İngilizi,Fransızı,Almanı,İspanyolu olmadığı gibi teröristin müslümanı ,hıristiyanı,yahudisi de olmaz.Milliyetlerine ve dinlerine göre terör eylemlerinde taraf tutulursa,teröristler bu kriterlere göre değerlendirilip sadece bir kısmına karşı çıkılıp bir kısmına destek olunursa bu terörizme karşı çıkmak olmaz.Nerden ve kimden gelirse gelsin tüm terörist eylemlere karşı çıkılmalıdır.
Yoksa terörizmin kaynağı ve baş destekçisi ABD emperyalizminin yaptığı gibi Iraklı,Arap,Filistinli,Afgan teröristler kötü,Amerikalı,İsrailli ve Kürt teröristler iyidir derseniz,ya da tersini söylerseniz siz terörizmde taraf tutuyorsunuz demektir.
ABD emperyalizmine,onun savaşlarına ve terörist eylemlerine karşı çıkmayanlar, ulusal ve bölgesel düzeydeki terörist eylemlerde taraf tutanlar ne kadar milliyetçi,ne kadar solcu,ne kadar dinci olurlarsa olsunlar sonuçta ABD kaynaklı terörist anlayışın ve vahşetin değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapamazlar.
İşte bu koşullarda bir bayram gelmiş,geçmiş benim neyime…
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ-17 EKİM 07
Evet,bir bayram geldi geçti…Ama nasıl geçti ? Türkü sözlerinde olduğu gibi kan damlayan yüreklere bayram gelmiş,geçmiş kimin neyine.
Bir yanda siyasi terör,bir yanda trafik terörü…Siyasi terörde yaşamını yitirenler şehit,trafik teröründe yaşamını yitirenler Niyazi…
Bu yazıyı yazdığım Pazar akşam saatlerinde başta İstanbul olmak üzere büyük kentlere bayram dönüş çilesi devam ediyordu.Ve sadece üç günlük bayram trafiğinde yaşamını yitirenlerin sayısı 84 kişiydi…Bayramlarda trafiğe insan kurban etmek bizim ülkenin değişmeyen geleneği.Bozuk ve denetimsiz yollar,trafik kurallarına uymamayı kural edinmiş,aceleci,saygısız sürücülerle daha uzun yıllar değişmesi de mümkün değil.
Yazımızın asıl konusu siyasi terör.Bayram öncesi kalkan 15 şehit cenazesinin hüznü çöktü bayramın üstüne.Şehit askerlerin evlerinde ağıtlar yakıldı,törenlerde nutuklar ve sloganlar atıldı,yumruklar sıkıldı…Siyasiler kınama demeçleri yayınladılar.Medyada şehitlerin yaşam öyküleri yazıldı,çarpıcı manşetler atıldı,insanların kanayan yürekleri,gözyaşları bol bol malzeme yapıldı…
İlk gün konuyu gelecek ay Başkan Bush’la görüşeceğini açıklayan Başbakan bayramda tavır değiştirdi.Sınır ötesi operasyon için Meclis’e yeni bir tezkere getirmeye karar verdi.Sanatçılara vereceği kokteyli erteleyen Cumhurbaşkanı kızının görkemli düğününü ertelemeyi düşünmedi.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde,Ortadoğu’da ve Türkiye’de süren tüm kirli savaşların ve terörün kaynağı ABD emperyalizmidir.Bu gerçek apaçık ortadayken ABD emperyalizmine karşı çıkmayan,karşı çıkmak bir yana ABD emperyalizminin savaşlarına ve terör eylemlerine destek olanlar,bu terörden siyasi çıkar umanlar bu terör suçuna ortaktırlar.Bu suç ortaklarının başında Kuzey Irak’taki Kürt milliyetçileri ve PKK gelmektedir.
Kendi aralarında kavga eder görünseler de bizim Türk ve Kürt milliyetçisi siyasi partilerimiz de ABD emperyalizmine karşı kesin bir karşı duruş tavrı sergilemedikleri için içte verdikleri keskin mesajların ve sahte göz yaşlarının hiçbir önemi yoktur.
Bana göre savaşa ve teröre karşı yeni bir toplumsal muhalefet oluşturulmalıdır.Bu yeni toplumsal muhalefetin ortak paydası ise ABD emperyalizmine,savaşa ve teröre karşı duruş olmalıdır.
Terör eylemlerinde taraf olunmamalıdır.Masum insanların canına kast eden terörizmin milliyeti de dini de yoktur.Teröristin Kürdü,Türkü,Ermenisi,Rumu,Arabı,Amerikalısı,İngilizi,Fransızı,Almanı,İspanyolu olmadığı gibi teröristin müslümanı ,hıristiyanı,yahudisi de olmaz.Milliyetlerine ve dinlerine göre terör eylemlerinde taraf tutulursa,teröristler bu kriterlere göre değerlendirilip sadece bir kısmına karşı çıkılıp bir kısmına destek olunursa bu terörizme karşı çıkmak olmaz.Nerden ve kimden gelirse gelsin tüm terörist eylemlere karşı çıkılmalıdır.
Yoksa terörizmin kaynağı ve baş destekçisi ABD emperyalizminin yaptığı gibi Iraklı,Arap,Filistinli,Afgan teröristler kötü,Amerikalı,İsrailli ve Kürt teröristler iyidir derseniz,ya da tersini söylerseniz siz terörizmde taraf tutuyorsunuz demektir.
ABD emperyalizmine,onun savaşlarına ve terörist eylemlerine karşı çıkmayanlar, ulusal ve bölgesel düzeydeki terörist eylemlerde taraf tutanlar ne kadar milliyetçi,ne kadar solcu,ne kadar dinci olurlarsa olsunlar sonuçta ABD kaynaklı terörist anlayışın ve vahşetin değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapamazlar.
İşte bu koşullarda bir bayram gelmiş,geçmiş benim neyime…
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ-17 EKİM 07
7 Ekim 2007 Pazar
HER ŞEY HAYAL ETMEKLE BAŞLAR…
DOĞUŞ Gazetesi’ni zorunlu olarak sizlerden biraz gecikmeli olarak okuyorum.DOĞUŞ’a yeni arkadaşlar yazı yazmaya başladı.DOĞUŞ’un eski ve yeni yazarlarını ilgiyle okuyorum.Gazeteyi alır almaz öncelikle okuduğum iki yazar var.Sevgili Remzi GÜLTEKİN ve yeni arkadaşımız Soner İLHAN.Bu arkadaşları öncelikle okumamın nedeni ise yazılarında İznik haberlerine ağırlık verdikleri içindir.
Remzi GÜLTEKİN’in yazılarında “bir dokun bin ahh işit…” misali İznik’in bitip tükenmez sıkıntıları,yerel yöneticilerin vurdumduymazlığını okumak bana kendimi İznik’te hissettiriyor.Remzi Usta’nın yazıları içerik olarak sıkıntılı ama üslup olarak ürettiği çiniler kadar güzel…Remzi Usta,beynine, kalemine sağlık.Ben buralardan sesini duyuyorum.İnşallah bir gün duyması gerekenler de duyacaktır…Yılmadan yazmaya devam et lütfen…
Yeni arkadaşımız Soner İLHAN’da İznik’in sorunlarını belli ki çok iyi biliyor.İznik’ten gözlemleri,soruları ile İznik’in çağdaş bir kent olmak yerine nasıl köye dönüşen,giderek gerileyen bir kasaba olarak kalışını bizlere yansıtıyor.Bana biraz 2005 yılı başında Çarşamba Sohbetleri Grubu’nda gündeme getirdiğimiz “ kent kimliği,kentlilik bilinci,kent arşivi,kent müzesi” konularını anımsatıyor.Soner İLHAN arkadaşımız her halde o tarihlerde İznik’te değildi.O tarihlerde bizim bu toplantılarımıza katılmış olsaydı demek ki kendisinden çok yararlanacakmışız…
İznik’te sadece sorunları saptamak,hatta fotoğraflamak bile işe yaramıyor.İznik yerel yönetiminde bulunanlar bunlara gülüp geçiyor.Çünkü onların İznik diye bir derdi yok…Çağdaş bir kent nasıl olur,nasıl yönetilir,neler yapılır,neler yapılmaz onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor.Onların ne Türkiye’deki ne de dünyadaki kentlerden haberi var…Bilim,kültür,sanat kavramlarını hiç duymamışlardır bile.Böyle olunca da bu yerel yöneticilerin çağdaş bir İznik düşünmesini,hayal etmesini beklemek biraz safdillik olur.Çünkü onlar ülkede ve İznik’te nasılsa çoğunluğu ele geçirdiler ya…Üstelik ne ülkede ne de İznik’te muhalefet de yok…Soru soran da yok,hesap soran da...Oraya kim otursa bu kasabayı yönetir.
Soner İLHAN arkadaşımın bu gazetede 19 Eylül tarihinde yayınlanan “İZNİK’TE BİR HAFTA SONU” başlıklı yazısını ilgiyle okudum.Arkadaşımız İznik’i çağdaş bir kent olarak hayal ediyor,kültür ve spor aktivitelerinin yoğun olduğu bu kentte yaşamanın ve hafta sonu program yapmanın güçlüklerinden bahsediyor.
Halil Ergün Kültür Merkezi’ndeki fotoğraf sergisine mi gitsin,K.Eryılmaz yüzme havuzuna mı gitsin,basket maçına mı gitsin…
Güzel bir hayaldi doğrusu.Böyle bir kentte ömrümün son demlerinde Lefke Kapı’ya yakın olsun diye ben de yaşamak isterdim…
Aslında her şey hayal etmekle başlar.Umarım hayallerin gerçek olur sevgili Soner İLHAN…Umarım aynı hayalleri bir gün İznik Belediye Başkanı da, iktidarı,muhalefeti ile Meclis üyeleri de kurar.Ya da İznik’i yeniden yönetmeye talip olacak siyasi partilerin İznikli yöneticileri de kurar.Çağdaş bir kenti,çağdaş İznik’i hayal etmek böyle bir kenti kurmak için işe başlamanın ilk adımıdır.
Umarım İznik’in rahat koltuklarında horlayanlar da bir gün uyanır ve bu kasabadaki görevlerinin farkına varırlar.Hayallerin için teşekkürler sevgili Soner İLHAN…
Okurlarımın,dostlarımın ve tüm İzniklilerin Şeker Bayramı’nı kutlarım.
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ – 10 EKİM 07
Remzi GÜLTEKİN’in yazılarında “bir dokun bin ahh işit…” misali İznik’in bitip tükenmez sıkıntıları,yerel yöneticilerin vurdumduymazlığını okumak bana kendimi İznik’te hissettiriyor.Remzi Usta’nın yazıları içerik olarak sıkıntılı ama üslup olarak ürettiği çiniler kadar güzel…Remzi Usta,beynine, kalemine sağlık.Ben buralardan sesini duyuyorum.İnşallah bir gün duyması gerekenler de duyacaktır…Yılmadan yazmaya devam et lütfen…
Yeni arkadaşımız Soner İLHAN’da İznik’in sorunlarını belli ki çok iyi biliyor.İznik’ten gözlemleri,soruları ile İznik’in çağdaş bir kent olmak yerine nasıl köye dönüşen,giderek gerileyen bir kasaba olarak kalışını bizlere yansıtıyor.Bana biraz 2005 yılı başında Çarşamba Sohbetleri Grubu’nda gündeme getirdiğimiz “ kent kimliği,kentlilik bilinci,kent arşivi,kent müzesi” konularını anımsatıyor.Soner İLHAN arkadaşımız her halde o tarihlerde İznik’te değildi.O tarihlerde bizim bu toplantılarımıza katılmış olsaydı demek ki kendisinden çok yararlanacakmışız…
İznik’te sadece sorunları saptamak,hatta fotoğraflamak bile işe yaramıyor.İznik yerel yönetiminde bulunanlar bunlara gülüp geçiyor.Çünkü onların İznik diye bir derdi yok…Çağdaş bir kent nasıl olur,nasıl yönetilir,neler yapılır,neler yapılmaz onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor.Onların ne Türkiye’deki ne de dünyadaki kentlerden haberi var…Bilim,kültür,sanat kavramlarını hiç duymamışlardır bile.Böyle olunca da bu yerel yöneticilerin çağdaş bir İznik düşünmesini,hayal etmesini beklemek biraz safdillik olur.Çünkü onlar ülkede ve İznik’te nasılsa çoğunluğu ele geçirdiler ya…Üstelik ne ülkede ne de İznik’te muhalefet de yok…Soru soran da yok,hesap soran da...Oraya kim otursa bu kasabayı yönetir.
Soner İLHAN arkadaşımın bu gazetede 19 Eylül tarihinde yayınlanan “İZNİK’TE BİR HAFTA SONU” başlıklı yazısını ilgiyle okudum.Arkadaşımız İznik’i çağdaş bir kent olarak hayal ediyor,kültür ve spor aktivitelerinin yoğun olduğu bu kentte yaşamanın ve hafta sonu program yapmanın güçlüklerinden bahsediyor.
Halil Ergün Kültür Merkezi’ndeki fotoğraf sergisine mi gitsin,K.Eryılmaz yüzme havuzuna mı gitsin,basket maçına mı gitsin…
Güzel bir hayaldi doğrusu.Böyle bir kentte ömrümün son demlerinde Lefke Kapı’ya yakın olsun diye ben de yaşamak isterdim…
Aslında her şey hayal etmekle başlar.Umarım hayallerin gerçek olur sevgili Soner İLHAN…Umarım aynı hayalleri bir gün İznik Belediye Başkanı da, iktidarı,muhalefeti ile Meclis üyeleri de kurar.Ya da İznik’i yeniden yönetmeye talip olacak siyasi partilerin İznikli yöneticileri de kurar.Çağdaş bir kenti,çağdaş İznik’i hayal etmek böyle bir kenti kurmak için işe başlamanın ilk adımıdır.
Umarım İznik’in rahat koltuklarında horlayanlar da bir gün uyanır ve bu kasabadaki görevlerinin farkına varırlar.Hayallerin için teşekkürler sevgili Soner İLHAN…
Okurlarımın,dostlarımın ve tüm İzniklilerin Şeker Bayramı’nı kutlarım.
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ – 10 EKİM 07
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)