9 Haziran 2008 Pazartesi

TAKKE DÜŞTÜ, KEL GÖRÜNDÜ…

*

Güzel Türkçemizde yüzyıllardır söylenip gelen bir deyim vardır. Takke düştü, kel göründü. Batı dillerinde ise bu deyimin karşılığı “ maske indi, oyun bitti. “ dir. Türban konusunda son aylarda yaşanan , özellikle de 5 Haziran Perşembe günü Anayasa Mahkemesi’nin türban konusundaki kararını açıklamasından sonra yaşananlar bana bu deyimleri anımsattı.

AKP ’ nin seçim malzemesi olan türbanı “velev ki siyasi simge olsa bile…” diyerek ve birkaç yüz kız öğrenciyi kullanarak “türbana özgürlük” adı altında ülkenin gündemine sokmasından sonra neler yaşandı ?

“ Ben yüzde 47 oyla sandıktan çıktım, aklıma eseni, istediğim yaparım. “ anlayışı ve dayatmasıyla, MHP’nin de desteği ile Anayasa değişikliği yolu ile yasallaştırarak yaşamımıza sokması karşısında en başında olayın doğrudan tarafı olan üniversiteler tepkilerini ortaya koydular. Tepkiler, uyarılar birbirini izledi. Ama dinleyen kim ? Dediğim dedik, çaldığım düdük havasındaki AKP ‘ nin kimseyi dinleyecek hali mi vardı ?

Daha önce MNP, MSP, FP, RP adı altında kurdukları partileri kapatılan “Milli Görüş” zihniyetinden ayrılarak AKP’yi kurup “artık ben değiştim” diyerek takıyye yaparak insanları kandıran RTE ekibinin ve onların destekçilerinin gerçek yüzü orta çıktı. Yani takke düştü, kel göründü beyler,bayanlar…

Bu kesim için siyaset yapmanın tek amacı türban olmadığı başından beri belliydi…Onlar için türban basit bir adım ve araçtı… Özgürlük adı altında, önce üniversitelerde, sonra orta öğretimde ve ilköğretimde, daha sonra da kamusal alanda türban serbest kalacaktı. Arkasından çarşaf, takke, sarık, cübbe derken çağdaş Türkiye’nin imajı da rejimi de değiştirilecekti…

İran, Pakistan ve Afganistan gibi üniversiteler medreselere dönüştürülecek, öğrencilere de öğrenci değil talebe denilecek ve Taliban yöntemiyle Türkiye Cumhuriyeti hukuk yerine şeriatla yönetilen bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürülecekti. Zaten dost ve müttefik dünya hakimi ABD’ de İslam’ın ılımlısına izin veriyordu. Daha ilerisine de nasıl olsa karışmazdı… Sandıktan çıkan 411 milletvekili de parmak kaldırmıştı ya bu iş bitmişti…

TBMM’den bu kadar çoğunlukla geçen Anayasa değişikliğine Anayasa Mahkemesi ancak şeklen bakabilirdi… Mahkemenin işin esasına girip inceleme hakkı da yoktu. Ayrıca bu konuda kararı yargıçlar değil ancak “ulema” verebilirdi…

Ancak beklemedikleri bir şey oldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, başta türban olmak üzere , bunların diğer eylemlerini de gerekçe göstererek AKP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı…

İşte bu kapatma davası ile bunların demokrasi balonları söndü. Onlar sadece kendileri için demokrasi istiyorlar. Bunları destekleyen medyayı izliyor musunuz ? Vallahi ben tansiyonumun yükselmesi pahasına izliyorum. Yargıya, orduya, üniversitelere, laik kesime ne küfürler, ne tehditler, ne savaş çığlıkları…

Anayasa Mahkemesi kararını eleştirme haklarına elbette sahipler. Ancak bunlar eleştirmiyor, resmen kudurmuş gibi saldırıyorlar… Olayı “yargı darbesi” olarak niteleyip Anayasa Mahkemesi üyelerinin fotoğraflarını, darbeci generaller gibi yayınlamak yetmiyor. 9 yargıcın hemen tutuklanmasını, gerekçesinin sonra bulunacağını söyleyenler de var, Meclisi kapatalım, artık Meclis yasa yapamaz diyen de var. “Savaş başlamıştır.” diyen de…

Doğrusunu isterseniz bu dinci, gerici medyayı okuyup izleyince AKP’nin içinde olan iyi niyetli insanlara ve onlara oy verenlere acıyorum. Bu cihat savaşçıları ile işleri zor.

Bir de ABD’de yaşayan ve bu kesimde ağırlığı olan Fetullah Gülen’in tavrı var. Onlar türban adımını erken atılmış bir adım olarak tanımlıyor. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev sürelerinin dolmasının beklenmesini, A.Gül tarafından atanacak üyelerin çoğunluğa erişmesinden sonra, laik devlet tümüyle ele geçirilmesinden sonra bu adımın atılması gerektiğini söylüyorlar.

Sonuç olarak ; Anayasa Mahkemesi ’ nin son kararıyla türban bu kesim için siyasi simgeden savaş simgesine dönüştü. Türban özgürlükçüsü AKP’nin türbanı tüm topluma yayma hevesi kursağında kaldı. Türkiye’nin AB geleceği de bittiğine göre AKP’ ye oy verenler, yani gerçekte dinci olmayıp önceden merkez partilerine oy verenler ne düşünüyorlar acaba ? Bu dinci kesimin yeni hedefi Demirel bile – bunların bu kadar serpilip gelişmesinde katkısı ve sorumluluğu varken- bu yaştan sonra gerçeği görmeye başlamışken… Yargıçlar yerine ulema mı, hukuk yerine şeriat mı ? Türkiye Cumhuriyeti yerine İslam Cumhuriyeti mi ? Karanlık mı, aydınlık mı ? Karar verme zamanıdır…

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 11 HAZİRAN 08

Hiç yorum yok: