*
Bugünlerde bir çok Avrupa ülkesinde ve ülkemizde de Euro 08 şampiyonası nedeniyle futbol gündemin ilk sırasında yer alıyor. Ülkemizde ise kelimenin tam anlamıyla futbol çılgınlığı yaşanıyor.
Futbol insanlara ve toplumlara her şeyi unutturuyor. Futbol’un öylesine etkileyici bir gücü var ki…İnsan şaşırıp kalıyor. O zaman hak veriyorsunuz Portekiz’in eski diktatörü Salazar’a… Meğer 1924-1972 yılları arasında 48 yıl Portekiz’i 3 F ile (Futbol, Fado ve Fiesta ) ile yönettiğini söylerken doğruyu söylüyormuş…
Bizim ulusal takımımız işte bu Salazar’ın ülkesi Portekiz’le başladı Euro 08’e…Bizim imparatorluğu kendinden menkul Fatih Terim’in spor yazarlarına göre yanlış kadrosu ile 2-0 yenildik Portekiz’e…Sonra gelen 3 maç ve 3 maçta gelen son dakika golleri ile bir mucizeye imza attık… Ve geldik bu akşama… Futbol’da Avrupa’nın ilk 4 takımı arasına girdik bile. Bu akşamki maçta da geçtiğimiz 3 maç kadar şanslı olursak Euro 08’in şampiyonu bile oluruz…
Futbol’da Avrupa şampiyonu olabiliriz ama AB ’ ne giremeyiz…
Çek Cumhuriyeti maçından sonra bizim imparatore (!?) esti gürledi yine. Kendisini eleştiren medya mensuplarını bir dövmediği kaldı. O işi de İstanbul’da yapacağının sinyallerini verdi. Tıpkı 3 yıl önce olduğu gibi…
Dedik ya futbolda bir maç bir gol her şeyi unutturuyor…Şimdi herkes gibi sizde unuttunuz 05 yılı Kasım ayında olanları. Biraz daha geriden alalım…
02 yılında Japonya’da ve Kore’de düzenlenen Dünya şampiyonasında bizim futbol takımımız hiçbir Avrupa takımı ile maç yapmadan “dünya üçüncüsü” olmuştu… 4 yıl sonra 06’da Almanya’da düzenlenen Dünya şampiyonasına bizim dünya üçüncüsü takımımız gidememişti. Neden ? Bu yılki Avrupa Şampiyonası’nın ev sahiplerinden İsviçre’ye orada 2-0 yenilmiştik…Burada 4-2 yenmemize karşın dünya kupasına biz değil onlar gitmişti. Hem de bizden dayak yiyerek… O zaman bizim ulusal takımın başında kim var dı ? Kim olacak canım… Bizim imparatore Fatih Terim… Üç yılda olup biteni unuttuk gitti.
Dedik ya bu akşamki Almanya maçını alırsak biz Avrupa’nın futbol şampiyonu bile oluruz. Ama ben inanıyorum ki bu takımın başında Fatih Terim olduğu sürece 12 yılında yapılacak gelecek şampiyonaya gidemeyebiliriz…
Ben kendi adıma Fatih Terim’i hiç ama hiç sevmiyorum. Sevmediğim için de hiç güvenmiyorum. Neden sevmediğimi de 23 Kasım 05’te bu sütunlarda yazmışım. Tekrar etmeyeyim. Bu şampiyona sırasında Hürriyet’ten Ahmet Hakan, Sabah’tan Hıncal Uluç, Fatih Terim’i neden sevmediklerini açıkladılar. Onlara aynen katılıyorum. Ben sevmesem de Fatih Terim’i çok sevenler var. Başta da RTE geliyor.
Evet 3 maçta 3 golle her şeyi unuttuk…Ne AB kaldı, ne AKP’ye kapatma davası, ne yine çift hanelere çıkan enflasyon ve işsizlik oranları, ne de Tuzla tersanelerindeki işçi ölümleri, ne de dünyayı bekleyen kuraklık ve kıtlık tehlikesi…
Fatih Terim’i sevsem de sevmesem de ben de futbolu ve ulusal takımımızın kazanmasını seviyorum. Bu akşam da Almanya maçını keyifle seyredeceğim. Umarım sonunda mutlu olurum.
Fatih Terim kadar sevmediğim bir şey daha var. O da galibiyet sevincini silah atarak kutlayan magandalar. Bu nasıl sevinmektir Allah aşkına…Bu ne ilkelliktir… Hırvatistan maçı öncesinde Cuma hutbelerinde bile söylendi ama dinleyen kim ? Son haberlere göre biri ağır yedi yaralı. Bunlar için TCK’nunda değişiklikler yapılmıştı…Neden uygulanmaz acaba ? Üç gol ile bu değişiklikler de mi unutuldu ? Bizden başka silahla futbol maçı galibiyeti kutlayan başka ülke var mı ? Ben hiç duymadım…
Haydi maç başlıyor…Şansınız bol olsun çocuklar…Siz bakmayın benim Fatih Terim’e kızdığıma…Gönlüm sizinle.
* Temmuz ayı içinde yurt dışında olacağımdan 3-4 hafta yazı yazmayacağım. Ağustos ta görüşmek üzere…
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ 25 HAZİRAN 08
23 Haziran 2008 Pazartesi
15 Haziran 2008 Pazar
ÖĞRETMEN İMAMA YENİLDİ ! ( Mİ ? )
*
Prof. Dr. Şerif MARDİN, Türkiye’nin en meşhur sosyologlarından biri. Bir bilim insanının meşhur olması, bilim dünyasının dışında da tanınması, görüşlerinin medyada çok geniş bir kesim tarafından tartışılması çok güzel bir şey. Aslına bakarsanız Mardin ailesinin tüm bireyleri Betül Mardin’den Arif Mardin’e meşhur insanlar.
1927 doğumlu olan Prof. Dr. Şerif MARDİN tüm öğrenimini ABD’ de yaptı. Başlıca eserleri arasında “Bediüzzaman Said Nursi Olayı/Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Değişim , Din ve İdeoloji, İdeoloji, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908, Siyasal ve Sosyal Bilimler, Türk Modernleşmesi , Türkiye'de Din ve Siyaset, Türkiye'de Toplum ve Siyaset, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu” isimli kitapları bulunan Şerif Mardin Hoca’yı bu kitapları ile sadece bilim dünyası tanırken son yıllarda gazetelere verdiği röportajları ve konuşmalarında ileri sürdüğü kavramlar ve tezler sayesinde medya dünyasında da tanınır ve tartışılır oldu.
Yeni Şafak’tan Fehmi KORU’ nun 28 Mayıs 08 tarihli yazısında dediği gibi “
Prof. Şerif Mardin yine yaptı yapacağını. Bir yıl önce bu zamanlar ortaya attığı “Türkiye'de 'mahalle baskısı' var” ve “Galiba Malezyalaşıyoruz” tezleri ülkeyi bugünkü duruma getiren süreçte en önemli dönemeç noktalarından biri olmuştu. Şimdi de, “Kemalizm kuru bir ideoloji; topluma iyi, güzel ve doğru hiçbir şey vermemiştir” ve özellikle de “Cumhuriyet'in öğretmeni Osmanlı mahallesinin dirliğini sağlayan imama yenildi; öğretmenin dünya görüşünde iyi, doğru, güzel yok” sözleri tartışılıyor da tartışılıyor.
Bakalım bu tartışma nereye varacak? “
Prof.Dr.Şerif MARDİN Hoca Hürriyet’ten Ayşe ARMAN’a verdiği 16 Eylül 07 tarihli röportajında çok ilginç şeyler söylüyor. Meraklısının bu röportajı bulup okumasını öneririm. Yine Hürriyet’ten Özdemir İNCE’ nin 26 Eylül 07 tarihli yazısında tanımladığı gibi Prof. Dr. Şerif MARDİN, bu söylemleri ile gerçekleri gizlediğinden bir cemaat tarafından şeyhleştiriliyor iddiaları da var.
Sosyolojik tezlerini siyaset dünyasına yeni tartışma malzemesi olarak sunan Şerif MARDİN Hoca ‘ nın bu tezlerini bilimsel anlamda eleştirecek yetkinliğe sahip değilim ve böyle bir niyetim de yok. Ancak gazetelere yansıyan ve medya tarafından tartışılan yukarıda belirtilen sözleri konusunda herkes gibi benim de izlenimlerim ve söyleyecek sözüm var.
Bir kere üzerine kitaplar yazdığı Said-i Nursi’den çok etkilendiği ve o cemaatin örgütlenmesine hayran olan Hoca’nın bu cemaatin gözlüğü ve sözlüğü ile Türkiye Cumhuriyeti’ni yargılaması ve değerlendirmesi bilimsel görüşlerine gölge düşürüyor.
ABD emperyalizminden söz etmeden Kurtuluş Savaşını ve sonrasını anlamak mümkün değildir. Ayrıca Nur cemaatinin ABD ile ekonomik ve siyasal bağlantılarını ortaya koymadan Cumhuriyet’i ve Osmanlı’yı değerlendirmek de mümkün değildir.
Tarihsel koşullarından ve gerçeklerinden sıyırıp Osmanlı imamı ile Cumhuriyet öğretmenini sanki güreş minderinde güreştirir gibi bir taraf yendi, diğeri yenildi diye açıklama yapmak doğru olabilir mi ? Bilimin kuralları olduğu gibi her oyunun da kuralları var.
Türkiye’nin yakın tarihinde Köy Enstitüleri’nin kuruluş ve kapanış sürecindeki tarihi, sosyal ve siyasi gerçekleri, gerekçeleri ortaya koymadan İmam Hatip okullarına alkış tutmak ne kadar bilimsel bir davranıştır ? Bir cemaatin sözcülüğü adına türban özgürlüğünü savunmak, öğretmenle imamı karşı karşıya getirmek bu ülkeyi karanlığa götürecek tehlikeli bir gidişin çabası olarak değerlendirilebilir.
Bu yazıya görüşlerine hiçbir zaman katılmadığım Fehmi KORU ile başladım. Bir haber başlığı ile bitireyim.
“Prof. Şerif Mardin’e Diyanet yanıt verdi
ANKARA AA
Başkan Yardımcısı Aydın, Prof. Mardin’in “Öğretmen imama yenildi” yorumu için, “Karşıtlık tehlikeli sonuçlar doğurabilir” dedi.”
Unutulmasın ki bu ülkede öğretmen de bizim imam da…Öğretmen ve imamlar ABD emperyalizmi destekli cemaat önderleri istedi diye birbirine düşecek değildir. Bu konuya ileride tekrar değineceğim. Bu yazının sınırları bu kadar.
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 18 HAZİRAN 08
Prof. Dr. Şerif MARDİN, Türkiye’nin en meşhur sosyologlarından biri. Bir bilim insanının meşhur olması, bilim dünyasının dışında da tanınması, görüşlerinin medyada çok geniş bir kesim tarafından tartışılması çok güzel bir şey. Aslına bakarsanız Mardin ailesinin tüm bireyleri Betül Mardin’den Arif Mardin’e meşhur insanlar.
1927 doğumlu olan Prof. Dr. Şerif MARDİN tüm öğrenimini ABD’ de yaptı. Başlıca eserleri arasında “Bediüzzaman Said Nursi Olayı/Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Değişim , Din ve İdeoloji, İdeoloji, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908, Siyasal ve Sosyal Bilimler, Türk Modernleşmesi , Türkiye'de Din ve Siyaset, Türkiye'de Toplum ve Siyaset, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu” isimli kitapları bulunan Şerif Mardin Hoca’yı bu kitapları ile sadece bilim dünyası tanırken son yıllarda gazetelere verdiği röportajları ve konuşmalarında ileri sürdüğü kavramlar ve tezler sayesinde medya dünyasında da tanınır ve tartışılır oldu.
Yeni Şafak’tan Fehmi KORU’ nun 28 Mayıs 08 tarihli yazısında dediği gibi “
Prof. Şerif Mardin yine yaptı yapacağını. Bir yıl önce bu zamanlar ortaya attığı “Türkiye'de 'mahalle baskısı' var” ve “Galiba Malezyalaşıyoruz” tezleri ülkeyi bugünkü duruma getiren süreçte en önemli dönemeç noktalarından biri olmuştu. Şimdi de, “Kemalizm kuru bir ideoloji; topluma iyi, güzel ve doğru hiçbir şey vermemiştir” ve özellikle de “Cumhuriyet'in öğretmeni Osmanlı mahallesinin dirliğini sağlayan imama yenildi; öğretmenin dünya görüşünde iyi, doğru, güzel yok” sözleri tartışılıyor da tartışılıyor.
Bakalım bu tartışma nereye varacak? “
Prof.Dr.Şerif MARDİN Hoca Hürriyet’ten Ayşe ARMAN’a verdiği 16 Eylül 07 tarihli röportajında çok ilginç şeyler söylüyor. Meraklısının bu röportajı bulup okumasını öneririm. Yine Hürriyet’ten Özdemir İNCE’ nin 26 Eylül 07 tarihli yazısında tanımladığı gibi Prof. Dr. Şerif MARDİN, bu söylemleri ile gerçekleri gizlediğinden bir cemaat tarafından şeyhleştiriliyor iddiaları da var.
Sosyolojik tezlerini siyaset dünyasına yeni tartışma malzemesi olarak sunan Şerif MARDİN Hoca ‘ nın bu tezlerini bilimsel anlamda eleştirecek yetkinliğe sahip değilim ve böyle bir niyetim de yok. Ancak gazetelere yansıyan ve medya tarafından tartışılan yukarıda belirtilen sözleri konusunda herkes gibi benim de izlenimlerim ve söyleyecek sözüm var.
Bir kere üzerine kitaplar yazdığı Said-i Nursi’den çok etkilendiği ve o cemaatin örgütlenmesine hayran olan Hoca’nın bu cemaatin gözlüğü ve sözlüğü ile Türkiye Cumhuriyeti’ni yargılaması ve değerlendirmesi bilimsel görüşlerine gölge düşürüyor.
ABD emperyalizminden söz etmeden Kurtuluş Savaşını ve sonrasını anlamak mümkün değildir. Ayrıca Nur cemaatinin ABD ile ekonomik ve siyasal bağlantılarını ortaya koymadan Cumhuriyet’i ve Osmanlı’yı değerlendirmek de mümkün değildir.
Tarihsel koşullarından ve gerçeklerinden sıyırıp Osmanlı imamı ile Cumhuriyet öğretmenini sanki güreş minderinde güreştirir gibi bir taraf yendi, diğeri yenildi diye açıklama yapmak doğru olabilir mi ? Bilimin kuralları olduğu gibi her oyunun da kuralları var.
Türkiye’nin yakın tarihinde Köy Enstitüleri’nin kuruluş ve kapanış sürecindeki tarihi, sosyal ve siyasi gerçekleri, gerekçeleri ortaya koymadan İmam Hatip okullarına alkış tutmak ne kadar bilimsel bir davranıştır ? Bir cemaatin sözcülüğü adına türban özgürlüğünü savunmak, öğretmenle imamı karşı karşıya getirmek bu ülkeyi karanlığa götürecek tehlikeli bir gidişin çabası olarak değerlendirilebilir.
Bu yazıya görüşlerine hiçbir zaman katılmadığım Fehmi KORU ile başladım. Bir haber başlığı ile bitireyim.
“Prof. Şerif Mardin’e Diyanet yanıt verdi
ANKARA AA
Başkan Yardımcısı Aydın, Prof. Mardin’in “Öğretmen imama yenildi” yorumu için, “Karşıtlık tehlikeli sonuçlar doğurabilir” dedi.”
Unutulmasın ki bu ülkede öğretmen de bizim imam da…Öğretmen ve imamlar ABD emperyalizmi destekli cemaat önderleri istedi diye birbirine düşecek değildir. Bu konuya ileride tekrar değineceğim. Bu yazının sınırları bu kadar.
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 18 HAZİRAN 08
9 Haziran 2008 Pazartesi
TAKKE DÜŞTÜ, KEL GÖRÜNDÜ…
*
Güzel Türkçemizde yüzyıllardır söylenip gelen bir deyim vardır. Takke düştü, kel göründü. Batı dillerinde ise bu deyimin karşılığı “ maske indi, oyun bitti. “ dir. Türban konusunda son aylarda yaşanan , özellikle de 5 Haziran Perşembe günü Anayasa Mahkemesi’nin türban konusundaki kararını açıklamasından sonra yaşananlar bana bu deyimleri anımsattı.
AKP ’ nin seçim malzemesi olan türbanı “velev ki siyasi simge olsa bile…” diyerek ve birkaç yüz kız öğrenciyi kullanarak “türbana özgürlük” adı altında ülkenin gündemine sokmasından sonra neler yaşandı ?
“ Ben yüzde 47 oyla sandıktan çıktım, aklıma eseni, istediğim yaparım. “ anlayışı ve dayatmasıyla, MHP’nin de desteği ile Anayasa değişikliği yolu ile yasallaştırarak yaşamımıza sokması karşısında en başında olayın doğrudan tarafı olan üniversiteler tepkilerini ortaya koydular. Tepkiler, uyarılar birbirini izledi. Ama dinleyen kim ? Dediğim dedik, çaldığım düdük havasındaki AKP ‘ nin kimseyi dinleyecek hali mi vardı ?
Daha önce MNP, MSP, FP, RP adı altında kurdukları partileri kapatılan “Milli Görüş” zihniyetinden ayrılarak AKP’yi kurup “artık ben değiştim” diyerek takıyye yaparak insanları kandıran RTE ekibinin ve onların destekçilerinin gerçek yüzü orta çıktı. Yani takke düştü, kel göründü beyler,bayanlar…
Bu kesim için siyaset yapmanın tek amacı türban olmadığı başından beri belliydi…Onlar için türban basit bir adım ve araçtı… Özgürlük adı altında, önce üniversitelerde, sonra orta öğretimde ve ilköğretimde, daha sonra da kamusal alanda türban serbest kalacaktı. Arkasından çarşaf, takke, sarık, cübbe derken çağdaş Türkiye’nin imajı da rejimi de değiştirilecekti…
İran, Pakistan ve Afganistan gibi üniversiteler medreselere dönüştürülecek, öğrencilere de öğrenci değil talebe denilecek ve Taliban yöntemiyle Türkiye Cumhuriyeti hukuk yerine şeriatla yönetilen bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürülecekti. Zaten dost ve müttefik dünya hakimi ABD’ de İslam’ın ılımlısına izin veriyordu. Daha ilerisine de nasıl olsa karışmazdı… Sandıktan çıkan 411 milletvekili de parmak kaldırmıştı ya bu iş bitmişti…
TBMM’den bu kadar çoğunlukla geçen Anayasa değişikliğine Anayasa Mahkemesi ancak şeklen bakabilirdi… Mahkemenin işin esasına girip inceleme hakkı da yoktu. Ayrıca bu konuda kararı yargıçlar değil ancak “ulema” verebilirdi…
Ancak beklemedikleri bir şey oldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, başta türban olmak üzere , bunların diğer eylemlerini de gerekçe göstererek AKP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı…
İşte bu kapatma davası ile bunların demokrasi balonları söndü. Onlar sadece kendileri için demokrasi istiyorlar. Bunları destekleyen medyayı izliyor musunuz ? Vallahi ben tansiyonumun yükselmesi pahasına izliyorum. Yargıya, orduya, üniversitelere, laik kesime ne küfürler, ne tehditler, ne savaş çığlıkları…
Anayasa Mahkemesi kararını eleştirme haklarına elbette sahipler. Ancak bunlar eleştirmiyor, resmen kudurmuş gibi saldırıyorlar… Olayı “yargı darbesi” olarak niteleyip Anayasa Mahkemesi üyelerinin fotoğraflarını, darbeci generaller gibi yayınlamak yetmiyor. 9 yargıcın hemen tutuklanmasını, gerekçesinin sonra bulunacağını söyleyenler de var, Meclisi kapatalım, artık Meclis yasa yapamaz diyen de var. “Savaş başlamıştır.” diyen de…
Doğrusunu isterseniz bu dinci, gerici medyayı okuyup izleyince AKP’nin içinde olan iyi niyetli insanlara ve onlara oy verenlere acıyorum. Bu cihat savaşçıları ile işleri zor.
Bir de ABD’de yaşayan ve bu kesimde ağırlığı olan Fetullah Gülen’in tavrı var. Onlar türban adımını erken atılmış bir adım olarak tanımlıyor. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev sürelerinin dolmasının beklenmesini, A.Gül tarafından atanacak üyelerin çoğunluğa erişmesinden sonra, laik devlet tümüyle ele geçirilmesinden sonra bu adımın atılması gerektiğini söylüyorlar.
Sonuç olarak ; Anayasa Mahkemesi ’ nin son kararıyla türban bu kesim için siyasi simgeden savaş simgesine dönüştü. Türban özgürlükçüsü AKP’nin türbanı tüm topluma yayma hevesi kursağında kaldı. Türkiye’nin AB geleceği de bittiğine göre AKP’ ye oy verenler, yani gerçekte dinci olmayıp önceden merkez partilerine oy verenler ne düşünüyorlar acaba ? Bu dinci kesimin yeni hedefi Demirel bile – bunların bu kadar serpilip gelişmesinde katkısı ve sorumluluğu varken- bu yaştan sonra gerçeği görmeye başlamışken… Yargıçlar yerine ulema mı, hukuk yerine şeriat mı ? Türkiye Cumhuriyeti yerine İslam Cumhuriyeti mi ? Karanlık mı, aydınlık mı ? Karar verme zamanıdır…
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 11 HAZİRAN 08
Güzel Türkçemizde yüzyıllardır söylenip gelen bir deyim vardır. Takke düştü, kel göründü. Batı dillerinde ise bu deyimin karşılığı “ maske indi, oyun bitti. “ dir. Türban konusunda son aylarda yaşanan , özellikle de 5 Haziran Perşembe günü Anayasa Mahkemesi’nin türban konusundaki kararını açıklamasından sonra yaşananlar bana bu deyimleri anımsattı.
AKP ’ nin seçim malzemesi olan türbanı “velev ki siyasi simge olsa bile…” diyerek ve birkaç yüz kız öğrenciyi kullanarak “türbana özgürlük” adı altında ülkenin gündemine sokmasından sonra neler yaşandı ?
“ Ben yüzde 47 oyla sandıktan çıktım, aklıma eseni, istediğim yaparım. “ anlayışı ve dayatmasıyla, MHP’nin de desteği ile Anayasa değişikliği yolu ile yasallaştırarak yaşamımıza sokması karşısında en başında olayın doğrudan tarafı olan üniversiteler tepkilerini ortaya koydular. Tepkiler, uyarılar birbirini izledi. Ama dinleyen kim ? Dediğim dedik, çaldığım düdük havasındaki AKP ‘ nin kimseyi dinleyecek hali mi vardı ?
Daha önce MNP, MSP, FP, RP adı altında kurdukları partileri kapatılan “Milli Görüş” zihniyetinden ayrılarak AKP’yi kurup “artık ben değiştim” diyerek takıyye yaparak insanları kandıran RTE ekibinin ve onların destekçilerinin gerçek yüzü orta çıktı. Yani takke düştü, kel göründü beyler,bayanlar…
Bu kesim için siyaset yapmanın tek amacı türban olmadığı başından beri belliydi…Onlar için türban basit bir adım ve araçtı… Özgürlük adı altında, önce üniversitelerde, sonra orta öğretimde ve ilköğretimde, daha sonra da kamusal alanda türban serbest kalacaktı. Arkasından çarşaf, takke, sarık, cübbe derken çağdaş Türkiye’nin imajı da rejimi de değiştirilecekti…
İran, Pakistan ve Afganistan gibi üniversiteler medreselere dönüştürülecek, öğrencilere de öğrenci değil talebe denilecek ve Taliban yöntemiyle Türkiye Cumhuriyeti hukuk yerine şeriatla yönetilen bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürülecekti. Zaten dost ve müttefik dünya hakimi ABD’ de İslam’ın ılımlısına izin veriyordu. Daha ilerisine de nasıl olsa karışmazdı… Sandıktan çıkan 411 milletvekili de parmak kaldırmıştı ya bu iş bitmişti…
TBMM’den bu kadar çoğunlukla geçen Anayasa değişikliğine Anayasa Mahkemesi ancak şeklen bakabilirdi… Mahkemenin işin esasına girip inceleme hakkı da yoktu. Ayrıca bu konuda kararı yargıçlar değil ancak “ulema” verebilirdi…
Ancak beklemedikleri bir şey oldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, başta türban olmak üzere , bunların diğer eylemlerini de gerekçe göstererek AKP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı…
İşte bu kapatma davası ile bunların demokrasi balonları söndü. Onlar sadece kendileri için demokrasi istiyorlar. Bunları destekleyen medyayı izliyor musunuz ? Vallahi ben tansiyonumun yükselmesi pahasına izliyorum. Yargıya, orduya, üniversitelere, laik kesime ne küfürler, ne tehditler, ne savaş çığlıkları…
Anayasa Mahkemesi kararını eleştirme haklarına elbette sahipler. Ancak bunlar eleştirmiyor, resmen kudurmuş gibi saldırıyorlar… Olayı “yargı darbesi” olarak niteleyip Anayasa Mahkemesi üyelerinin fotoğraflarını, darbeci generaller gibi yayınlamak yetmiyor. 9 yargıcın hemen tutuklanmasını, gerekçesinin sonra bulunacağını söyleyenler de var, Meclisi kapatalım, artık Meclis yasa yapamaz diyen de var. “Savaş başlamıştır.” diyen de…
Doğrusunu isterseniz bu dinci, gerici medyayı okuyup izleyince AKP’nin içinde olan iyi niyetli insanlara ve onlara oy verenlere acıyorum. Bu cihat savaşçıları ile işleri zor.
Bir de ABD’de yaşayan ve bu kesimde ağırlığı olan Fetullah Gülen’in tavrı var. Onlar türban adımını erken atılmış bir adım olarak tanımlıyor. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev sürelerinin dolmasının beklenmesini, A.Gül tarafından atanacak üyelerin çoğunluğa erişmesinden sonra, laik devlet tümüyle ele geçirilmesinden sonra bu adımın atılması gerektiğini söylüyorlar.
Sonuç olarak ; Anayasa Mahkemesi ’ nin son kararıyla türban bu kesim için siyasi simgeden savaş simgesine dönüştü. Türban özgürlükçüsü AKP’nin türbanı tüm topluma yayma hevesi kursağında kaldı. Türkiye’nin AB geleceği de bittiğine göre AKP’ ye oy verenler, yani gerçekte dinci olmayıp önceden merkez partilerine oy verenler ne düşünüyorlar acaba ? Bu dinci kesimin yeni hedefi Demirel bile – bunların bu kadar serpilip gelişmesinde katkısı ve sorumluluğu varken- bu yaştan sonra gerçeği görmeye başlamışken… Yargıçlar yerine ulema mı, hukuk yerine şeriat mı ? Türkiye Cumhuriyeti yerine İslam Cumhuriyeti mi ? Karanlık mı, aydınlık mı ? Karar verme zamanıdır…
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 11 HAZİRAN 08
2 Haziran 2008 Pazartesi
TÜRBANA ÖZGÜRLÜK ŞORTA DAYAK
*
22 Temmuz 07 seçimlerinin üzerinden şunun şurasında ne kadar zaman geçti ? Daha yılı bile dolmadı… Şu geldiğimiz noktaya bakın…
Daha 10 ay önce yüzde 47 ile sandıktan çıkan AKP kapanmanın eşiğinde. Seçim gecesi partisinin balkonundan herkesi kucakladığını söyleyen RTE ile her akşam televizyonlarda izlediğiniz sinirli, kızgın, öfkeli ve de herkesle kavgalı Başbakan aynı insan mı ?
Demokrasi havarisi AKP’nin ülkeyi getirdiği duruma bir bakın…Ekonomi berbat…İşçi, köylü, esnaf perişan. Bütçe açıkları için benzine, mazota her gün zam… Hani bunlar mazotu ucuzlatacaktı ?
Toplum gergin… İnsanlar bunalımda…Ne yüzünden ? İki metrelik bir bez parçası yüzünden… Neymiş ? Türbana özgürlükmüş…Kafalarında ve programlarında türbandan başka özgürlük olmayanları demokrasi havarisi gibi ayakta alkışlayanlara bir bakın hele…
Ben her sabah ulusal basından belli başlı gazeteler ile bu zihniyetin gazetelerinden Vakit ve Yeni Şafak’a da bakıyorum. Eski solcu yalakaların Taraf gazetesine de bakıyorum. En kıdemli yazarı çocuk tacizinden hapiste olan Vakit son günlerin en popüler gazetesi. Ana muhalefet partisinin Genel Sekreteri’ni dinleyip haber yaparak Türkiye’nin gündemini oluşturdular. Son yılların en büyük gazetecilik olayı imiş…Yakında ABD’den veya AB’den büyük bir ödül alabilirler…Şimdilik en büyük ödülleri Başbakan’dan…
Toplum gergin dedik…Trabzon’ dan sonra Adapazarı’ ndan gün geçmiyor ki bir linç haberi gelmesin…Geçen hafta Adapazarı’nın Sapanca ilçesinden gelen bir haber türban özgürlükçüsü AKP zihniyetinin bu güzel ülkeyi nereye getirdiğinin en öğretici örneğiydi. Anlayana…Satır arası…Cannes Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülü alan Nuri Bilge Ceylan ödülünü neden “ güzel ve yalnız ülkeme…” diyerek aldı anlayan var mı ?
İznik gibi bir gölün kenarında olan bu turistik ilçede bir takım gençler Ankara Üniversitesi kürek takımı sporcularına “burada şortla gezemezsiniz…” diye saldırıp dövüyorlar. Yani türbana özgürlük şorta dayak olayı…Daha geçen haftaki yazımızda 19 Mayıs’ta Manisa’da yaşananlara değinmiştik. Bunlar daha göreceğimiz olayların ilk ip uçları…
Dedik ya AKP zihniyeti türbandan başka hiçbir özgürlük tanımaz. Türban takmayan bütün kadınlar onların gözünde kötü kadın…Şalvar giymeyen, sakal bırakmayan, cübbe giymeyen, sarık takmayan her erkek dinsiz ve ahlaksız…
Turistik Sapanca ilçesinde olup biteni saptırmak için Valisi, Kaymakamı beyhude bir gayretkeşlik içinde. Orası turistik ilçeymiş orada öyle şey olmazmış…
Şortlu sporculara dayak atanların kafasında nasıl bir turizm anlayışı var ? Bu turizm anlayışı Ankara’dan yayılmaya çalışılan bir turizm anlayışıdır. Bu anlayışa göre turizm sadece tekke ve türbe ziyaretidir. Oralara da kara çarşafla ve türbanla gidilir. Turistik ilçede şort giymek de neymiş…
İznik’te turizm çalıştayı düzenleyenlerin kafasında da aynı turizm anlayışı var. İznik’e sadece kara çarşaflılar, türbanlılar Bayraklı Türbe’yi ziyarete gelsinler… Bu arada içinde mezar bile olmayan Kırgızlar Türbesi’ni de ziyaret edebilirler. İznik’in yabancı turist çeken dünyaca tanınmış tek tarihi eseri Ayasofya’yı da kiliseden camiye çevirdik mi tamamdır. Artık şortlu yabacı turist de gelmez. Bu arada Bursa Anıtlar Kurulu üyeleri bu restorasyon şahaserini-rezaletini yerinde görmüşler ve yerel basına göre pek bir kızmışlar…Günaydın bu Kurulun baylarına bayanlarına…Daha önce nerelerdeydiniz acaba ?
Turizm deyince İznik Gölü’nü zaten kirlettik. Kimsenin yüzecek hali yok…Eh ne ala buraya da şortlular gelemez…Buna bazıları “mahalle baskısı” diyor. Yüzde 47 şımarıklığı önce türban özgürlüğü ile ortaya çıktı. Sonra mahalle baskısına, giderek sonra şort dayağına dönüştü. Dışişleri Bakanı olacak kişi de ülkesini AB’ye şikayet ediyor. “Türkiye’de sadece azınlıkların değil Müslüman çoğunluğun da dini inançlarını yaşamada sorunları var…” mış…Başbakan da aynı düşüncede…Neymiş o sorun ? Şeriatı tam olarak uygulayamamak mı ? Partinin kapatılma tehlikesi mi ?
Sapanca’daki şort dayağından sonra İznik’te turizm için otel, motel açanları, İznik’e turizm master planı hazırlayanları düşündüm… Bu arada İznik Belediyesi turizme ve spora yaptığı katkılardan dolayı ödül almış. Yaşasın Sapanca’nın yerini bundan sonra İznik alacak…
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 4 HAZİRAN 08
22 Temmuz 07 seçimlerinin üzerinden şunun şurasında ne kadar zaman geçti ? Daha yılı bile dolmadı… Şu geldiğimiz noktaya bakın…
Daha 10 ay önce yüzde 47 ile sandıktan çıkan AKP kapanmanın eşiğinde. Seçim gecesi partisinin balkonundan herkesi kucakladığını söyleyen RTE ile her akşam televizyonlarda izlediğiniz sinirli, kızgın, öfkeli ve de herkesle kavgalı Başbakan aynı insan mı ?
Demokrasi havarisi AKP’nin ülkeyi getirdiği duruma bir bakın…Ekonomi berbat…İşçi, köylü, esnaf perişan. Bütçe açıkları için benzine, mazota her gün zam… Hani bunlar mazotu ucuzlatacaktı ?
Toplum gergin… İnsanlar bunalımda…Ne yüzünden ? İki metrelik bir bez parçası yüzünden… Neymiş ? Türbana özgürlükmüş…Kafalarında ve programlarında türbandan başka özgürlük olmayanları demokrasi havarisi gibi ayakta alkışlayanlara bir bakın hele…
Ben her sabah ulusal basından belli başlı gazeteler ile bu zihniyetin gazetelerinden Vakit ve Yeni Şafak’a da bakıyorum. Eski solcu yalakaların Taraf gazetesine de bakıyorum. En kıdemli yazarı çocuk tacizinden hapiste olan Vakit son günlerin en popüler gazetesi. Ana muhalefet partisinin Genel Sekreteri’ni dinleyip haber yaparak Türkiye’nin gündemini oluşturdular. Son yılların en büyük gazetecilik olayı imiş…Yakında ABD’den veya AB’den büyük bir ödül alabilirler…Şimdilik en büyük ödülleri Başbakan’dan…
Toplum gergin dedik…Trabzon’ dan sonra Adapazarı’ ndan gün geçmiyor ki bir linç haberi gelmesin…Geçen hafta Adapazarı’nın Sapanca ilçesinden gelen bir haber türban özgürlükçüsü AKP zihniyetinin bu güzel ülkeyi nereye getirdiğinin en öğretici örneğiydi. Anlayana…Satır arası…Cannes Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülü alan Nuri Bilge Ceylan ödülünü neden “ güzel ve yalnız ülkeme…” diyerek aldı anlayan var mı ?
İznik gibi bir gölün kenarında olan bu turistik ilçede bir takım gençler Ankara Üniversitesi kürek takımı sporcularına “burada şortla gezemezsiniz…” diye saldırıp dövüyorlar. Yani türbana özgürlük şorta dayak olayı…Daha geçen haftaki yazımızda 19 Mayıs’ta Manisa’da yaşananlara değinmiştik. Bunlar daha göreceğimiz olayların ilk ip uçları…
Dedik ya AKP zihniyeti türbandan başka hiçbir özgürlük tanımaz. Türban takmayan bütün kadınlar onların gözünde kötü kadın…Şalvar giymeyen, sakal bırakmayan, cübbe giymeyen, sarık takmayan her erkek dinsiz ve ahlaksız…
Turistik Sapanca ilçesinde olup biteni saptırmak için Valisi, Kaymakamı beyhude bir gayretkeşlik içinde. Orası turistik ilçeymiş orada öyle şey olmazmış…
Şortlu sporculara dayak atanların kafasında nasıl bir turizm anlayışı var ? Bu turizm anlayışı Ankara’dan yayılmaya çalışılan bir turizm anlayışıdır. Bu anlayışa göre turizm sadece tekke ve türbe ziyaretidir. Oralara da kara çarşafla ve türbanla gidilir. Turistik ilçede şort giymek de neymiş…
İznik’te turizm çalıştayı düzenleyenlerin kafasında da aynı turizm anlayışı var. İznik’e sadece kara çarşaflılar, türbanlılar Bayraklı Türbe’yi ziyarete gelsinler… Bu arada içinde mezar bile olmayan Kırgızlar Türbesi’ni de ziyaret edebilirler. İznik’in yabancı turist çeken dünyaca tanınmış tek tarihi eseri Ayasofya’yı da kiliseden camiye çevirdik mi tamamdır. Artık şortlu yabacı turist de gelmez. Bu arada Bursa Anıtlar Kurulu üyeleri bu restorasyon şahaserini-rezaletini yerinde görmüşler ve yerel basına göre pek bir kızmışlar…Günaydın bu Kurulun baylarına bayanlarına…Daha önce nerelerdeydiniz acaba ?
Turizm deyince İznik Gölü’nü zaten kirlettik. Kimsenin yüzecek hali yok…Eh ne ala buraya da şortlular gelemez…Buna bazıları “mahalle baskısı” diyor. Yüzde 47 şımarıklığı önce türban özgürlüğü ile ortaya çıktı. Sonra mahalle baskısına, giderek sonra şort dayağına dönüştü. Dışişleri Bakanı olacak kişi de ülkesini AB’ye şikayet ediyor. “Türkiye’de sadece azınlıkların değil Müslüman çoğunluğun da dini inançlarını yaşamada sorunları var…” mış…Başbakan da aynı düşüncede…Neymiş o sorun ? Şeriatı tam olarak uygulayamamak mı ? Partinin kapatılma tehlikesi mi ?
Sapanca’daki şort dayağından sonra İznik’te turizm için otel, motel açanları, İznik’e turizm master planı hazırlayanları düşündüm… Bu arada İznik Belediyesi turizme ve spora yaptığı katkılardan dolayı ödül almış. Yaşasın Sapanca’nın yerini bundan sonra İznik alacak…
İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 4 HAZİRAN 08
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)