5 Mayıs 2010 Çarşamba
*
MARE NOSTRUM
En uzun koşuysa elbet Türkiye'de de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak...
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi...
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!
CAN YÜCEL
*
*
Son Mektuplar :
«Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin, dersem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum.
İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler. Önemli olan, çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum... Ve kaldı ki, benden evvel giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de, tereddüde düşmiyeceğimden şüphen olmasın.
Oğlun, ölüm karşısında âciz ve çâresiz kalmış değildir. O, bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlıyacağını tahmin ediyorum... Sadece senin değil, Türkiye'de yaşıyan Kürt ve Türk halklarının da anlıyacağına inanıyorum.
Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca, Savcı'ya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için, cenazemi İstanbul'a götürmeğe kalkma. Annemi teselli etmek sana düşüyor.
Kitaplarımı, küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun, bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da, bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir. Seni, Annemi ve Ağabeyimi ve Kardeşimi, devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.»
Oğlun
Deniz Gezmiş.»
Merkez Cezaevi —Ankara.
5 Mayıs 1972
«Sevgili Babacığım,
3/5/1972 ANKARA
Bu mektubu aldığın zaman, ben ebediyyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. Bir buçuk seneden beri, benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malûm.. Bu son olayı da, metanetle karşılamanızı, sadece diliyebiliyorum.
Babacığım, bu olayda da, Annemin ve Yücel'in, senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok. Bunun için, ne kadar metin olursan, hem senin sağlığın için, hem de onlar için o kadar iyi olur. Elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğulun, bir günde öldürülmesi, kolay göğüslenecek bir olay değildir. Fakat, siz, benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben, bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. Sizlerin de, bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.
Babacığım, Annemin ve Yücel'in senin desteğine muhtaç olduğunu, yukarıda söylemiştim. Onları rahat ettirmek için, bütün gücünü kullanacağından zaten eminim. Babacığım, burada şunu ilâve edeyim ki, Yücel'in hastalığından kendimi sorumlu hissediyorum. Yücel için herşeyinizi ortaya koyacağınız konusunda da, kuşkum yok.
Ablamlar için söyliyeceğim: Fazla üzülmesinler. Olayın sarsıntıları geçtikten sonra, normal hayatlarını devam ettirsinler.
Mehtap'a ne diyeyim? Benim için her zaman, bol bol öpün.
Babacığım, cezaevinde kalan arkadaşları ara sıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan, çok memnun olurum. Her birisi oğlun sayılır. Dışarıda, bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını hiçbir zaman unutmıyacağını biliyorum.
Mektubum burada biterken, Sizi, Annemi, Yücel'i, Ablamı, Aziz Ağabeyi, Mehtap'ı hasretle kucaklarım, Babacığım..
Sağlıkla kalın...
Hoşça kalın...
Yusuf Arslan
Not: Akrabalara da bir mektup yazdım. Fakat belki, vermiyebilirler...»
Bütün Akrabalara,
Bu mektubumu okudugunuz zaman artık aranızda olmayacagım.Mektubumu Senatonun idamlarımızı tastik ettigini ögrendigim anda yazıyorum.Şundan emin olmalısınız ki, bugüne kadar davama olan inancım sarsılmamıştır.Sehpaya gidene kadar da en ufak bir sarsılma olmayacaktır. Ben halkımın kurtuluşu , Türkiye'nin tam bagımsızlıgı için savastım.Sizler beni tanıyorsunuz.Bir yıldan beri bu bir avuç sömürücüler,vatan satıcıları,işbirlikçiler ellindeki bütün imkanlarla bizi dışardan yardım gören, beyinleri yıkanmış,vatan haini,dışardan emir alan,bölücü ,diye tanıtmaya ve halkımızdan bizi koparmaya çalıştılar.Bu bir avuç azınlıga göre vatanseverlik : vatan satmak, yabancılarla işbirligi yapmak, NATO'yu ve Amerika'yı savunmak ,6. filoyu agırlamak, milyonlarca köylünün geçimi olan haşhaş ekimini elinden almak,işçinin grev hakkını engellemek,Amerika'ya ve emperyalizme hizmet etmektir. Biz bunlara karşı çıktık.bunun için biz vatan haini, onlar yurtsever oldular. Bizi bu mücadeleden dolayı, güya adil mahkemelerinde yargılayan ve yine adil kurumları eli ile asacak olanlar bilmelidirlerki . biz halkımızın kurtuluşu ve Türkiye'nin bagımsızlık mücadelesi ugruna şerefimizle bir defa ölecegiz.Bizi asanlar şerefsizlikleri ile hergün ölecekler..
Son sözüm;yaşasın isçiler,köylüler ! Yasaşın devrimciler ! Yasaşın halkımın kurtuluşu ve bagımsızlıgı için savaşanlar ! Yaşasın tam demokratik Türkiyenin kurulmasından yana olanlar ! Kahrosun emperyalizim! kahrosun faşist koalisyon.
T. Yusuf Aslan
«Babama, Anneme, Kardeşlerime ve Yakın Akrabalarıma,
Söyliyecek fazla söz bulamıyorum. Bir insanın, sonunda karşılaşacağı tabii sonuç, bildiğiniz sebeplerden dolayı, erken karşıma çıktı...
Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum. İleride, durumumu daha iyi anlıyacağmız inancındayım.
Metin olunuz. Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.
Bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selâmlar, sevgiler.
Yapılacak çok şey var. Fakat, hem mümkün değil, hem de sırası değil.
Candan selâmlar...
Hüseyin İnan
Son Sözler:
Deniz bize döndü."Cezaevinde bizi, yangından mal kaçırır gibi kaptılar, havalandırarak getirdiler. Ayakkabılarımızın bağlarını bile bağlamamıza fırsat vermediler. Postallarımın bağlarını bağlasınlar; asıldığımda ayağımdan düşmelerini istemem." dedi. Deniz gardiyanların yardımıyla masaya çıktı. Bir gardiyan ilmiği açtı, genişletti, başından geçirip taktı Deniz'in boğazına. İşte o an Deniz son sözlerini söyledi: "Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!
Deniz'in asılması sırasında Yusuf'u alıp oraya getirmişler. Bize dönerek "Duydum Deniz'in sesini." dedi. Darağacı hazırlanmış, tazelenmişti. Yusuf masaya oradan da tabureye çıktı. Geçirdiler ilmiği boynuna. Yusuf da gür, yürekli bir sesle son sözlerini söyledi, taburenin üzerinde: "Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum! Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz! Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz! Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun Faşizm!
Bu arada Hüseyin'i getirdiler. Bildiğimiz Hüseyin'di. Her zamanki Hüseyin. Sigara içip içmeyeceğini sorduk. "İçmeyim." dedi. Bize döndü. "Söyleyin babama." dedi; ayağındaki lastik ayakkabıları gösterdi, "Babam, yarın ayağımdaki bu lastik ayakkabıları görüp, doğru dürüst bir ayakkabısı bile yokmuş diye üzülmesin. Askeri Cezaevinde, ayakkabılarımızı giymemize bile fırsat vermediler. Ayakkabılarım cezaevinde kaldı. Onlara hediyem olsun." dedi. Durdu. "Sehpaya çık." diye bağırdı savcı. Hüseyin savcıya döndü masanın üzerinde, "Sabırlı ol, çıkacağım." dedi. Ve tabureye çıkmadan, masanın üzerinde, yürekli bir sesle bağıra bağıra son sözlerini söyledi: "Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım! Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım! Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum! Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun Faşizm!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder