27 Temmuz 2008 Pazar

Gündem dışı bir yazı…ÜÇ ŞEHİR, BEŞ ADA...20 Günde Yunanistan...

*
Bu yazıyı yazdığım 27 Temmuz sabahı Türkiye’nin gündeminde iki dava var. Birisi yarın kararı açıklanacak AKP’nin kapatılma davası. Diğeri de iki gün önce iddianamesi açıklanan Ergenekon davası… Önceki aylarda bu iki davaya ilişkin görüşlerimi bu köşede yazdığımdan tekrar bu konulara girmek istemiyorum. Bu nedenle gündem dışı bir yazı yazmak, sizlere bu ay içinde yaptığım Yunanistan gezimden kısa notlar vermek istiyorum.

28 Haziran akşamı Sirkeci Garı’ndan başlayan yolculuğumun ilk durağı Serez ’ di… Altıncı kez gittiğim Serez benim için önemli bir kent. Önceleri sadece yaşamı, öğretisi üzerine araştırma yaptığım İznik’te sürgün yaşamından kaçtıktan sonra Serez’de yakalanarak idam edilen Şeyh Bedreddin’den dolayı benim açımdan İznik-Serez bağlantısı önemliydi. İlk gittiğimde öğrendiğim bugün Serez Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan Bedesten’in de mezarı İznik’te olan Çandarlı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış olması İznik – Serez bağlantısını güçlendiren bir başka etkendi. Sonra Serez halkının büyük çoğunluğunun 1923 Lozan Mübadele Andlaşması ile Bursa’dan, hatta İznik’ten (Derbent Köyü’nden) gidenlerden oluştuğunu öğrenmem ve bu insanlarla tanışmam beni Serez’e bağlayan diğer neden oldu. Şimdi Serez benim için çok özel dostlarımın yaşadığı bir kent… Bu dostlarımla inanılmaz bir üç gün geçirdim.

Derbent Köyü’nden gidenlerin yaşadığı Monowrisi Köyü’nün kahvesinde herkes Türkçe konuşuyordu. Hep birlikte o günleri andık, çok keyifli sohbetler yaptık, birlikte şarkılar, türküler söyledik… Yeni dostlarla tanıştık. Serez’e daha çok ve sık gideceğim. 1923 Nüfus Mübadelesi konusunda öğreneceğim daha çok şey var Serez’de. Ağustos ayında Serez’li dostların bir kısmı İstanbul, Bursa, İznik ve Derbent’e gelecek. Onlarla tekrar birlikte olmaktan mutlu olacağım.

Serez’den Selanik’e otobüsle gittik. Selanik Osmanlı döneminin İstanbul’dan sonraki en önemli kentlerinden biri. Her Serez’e gidişimizde doğal olarak Selanik’e de uğradığımdan bu kenti de oldukça iyi tanıyorum. Orada da çok sevdiğim dostlarım var. Selanik’teki önemli Osmanlı dönemi eserlerinden biri olan Alaca İmaret’i bir kez daha gezdim ve fotoğrafladım. Ayrıca Selanik yakınlarındaki Nea Kirni (Yeni Çeşme) ve Karaburnaki (Küçük Karaburun) semtlerini de gezdim. Selanik’teki dostlarıma Batı Trakya’dan Gümülcine’den bir dost daha ekledim ve Selanik’ten Atina’ya hızlı trenle gittim.

Daha önce bir kez gittiğim Atina’nın kent merkezini, Plaka, Monastraki semtlerini ve Agora’yı gezdim. Ayrıca Atina çevresindeki bir çok kenti görme imkanım oldu. Fethiye- Kayaköy’ den mübadele ile göç edenlerin yaşadığı Nea Makri ve Marathon beldelerini gezdim. Orada da yeni dostlarla tanıştım. Daha sonra Sunion’daki Poseidon Tapınağı’nda gün batımı izledim. Bir başka akşamda Pire Limanındaydım. Yunanistan ana karası ile Mora Yarımadası’nı birbirine bağlayan 1893’te açılan Korinthos Kanalı’nı ve Loutraki kentini de gördüm. Böylelikle Yunanistan’ı kuzeyden güneye geçip üç şehiri (Serez, Selanik, Atina) gördükten sonra Yunan Adaları turuna başlamak üzere Atina’dan Girit’in Iraklion (Kandiye) kentine uçakla gittim.

Girit tarihi, coğrafyası, dağları, insanları, kültürü ve mutfağı ile son derece farklı ve önemli bir ada. Kandiye Tarih Müzesi’ni ve Doğal Yaşam Müzesi’ni gezdim. Girit’te günlük bir turla Rethimnon ve Hanya kentlerini de görme fırsatım oldu. Girit’te de Osmanlı’nın ve 1923 Nüfus Mübadelesi’nin izlerini gördüm. Girit’ten sonra bizim güney sınırlarımıza (Marmaris) çok yakın olan Rodos adasına da zamandan kazanmak için küçük pervaneli bir uçakla gittim.

Halen 3500 Türk’ün yaşadığı Rodos’taki eski kenti gezdim. Eski kentteki muhteşem Rodos Şövalyeleri’nin Üstadlar Sarayı’nı ve şövalyeler sokağını gezdiğim gibi İbrahim Paşa Camisi, Ağa Cami ve Kanuni Sultan Süleyman Camisini de gördüm. Yeni kentte limanın hemen yanındaki Murat Reis Camisini, Türbesini ve Osmanlı mezarlığını da gezdim ve fotoğrafladım. Burada ayrıca Deniz Müzesi’ni de gezdim.

Rodos’tan Simi Adası’na (Datça’ya çok yakın) feribotla geçtim. Bir gece kaldığım bu küçük ve şirin adada güzel fotoğraflar çektim. Simi’den Nisiroz’a Kos Adası aktarmalı feribotla gittim. Feribottan Datça’yı, Mesudiye Köyü’nü, Palamutbükü’nü ve Knidos antik kentini izlerken heyecanlandım. Bu küçük ve sevimli Nisiroz adasında dört gün kaldım. Nisiroz ’ daki bütün restaurantları ve kafeleri tanıdım. Adanın halen aktif olan volkanını tepeden gören Nikia köyüne de gittim. Köyde bir hafta önce açılan Volkan Müzesi’ni de gezdim. Nisiroz’da denize ve kaplıcalara girip hem dinlendim hem de fotoğraflar çektim.

Son durağımız Kos Adası’nı zaten Bodrum’dan ve yaşadığım köy Mazı’dan her gün seyrediyordum. Bu kez yakından görme ve tanıma olanağı buldum. Zaten Kos’tan seslensen Bodrum Akyarlar’dan duyulacak…Kos’tan Bodrum’a geçeceğimiz gün denizde fırtına vardı. Feribot Kos’tan Akyarlar’a 10 dakikada geçti de biz dalgalardan korunduk.

Sonuç olarak 20 günde tüm ulaşım araçlarını kullanarak Yunanistan’ı kuzeyden güneye geçtik. Bu gezide üç şehir ve beş adayı görmüş olduk. Benim için çok verimli ve yararlı bir gezi oldu. Yediğim içtiğim bana kaldı. Şimdi bu gezide çektiğim fotoğrafları dostlarımla paylaşma zamanı…

İZNİK DOĞUŞ GAZETESİ - 30 TEMMUZ 08